AB’NİN YERİNİ ŞİÖ MÜ ALIYOR? 50 YIL DA BURADA MI BEKLENİLECEK?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya ziyareti sırasında bir kez daha Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyelik konusunu gündeme getirmiş, Rusya, Kazakistan ve Belarus’un üye olduğu Gümrük Birliği’ne ilgi duyduğunu dile getirmiştir. NATO üyesi olan ve AB ile üyelik müzakereleri yürüten Türkiye’nin bu iki birliğe olan ilgisini anlamak güçtür. AB ile müzakerelerin 50 yıldır devam ediyor olması bile, Ankara’nın ŞİÖ ve Gümrük Birliği sevdasını açıklaması için yeterli değildir. Her ne kadar ŞİÖ üyeleri, örgütün herhangi bir ülke veya uluslararası örgüte karşı kurulan bir yapı olmadığını belirtseler de, ŞİÖ’nün amacı, NATO’nun daha fazla yayılmasını engellemek, Orta Asya coğrafyasında ABD varlığına son vermekti. NATO üyesi Türkiye’nin böyle bir örgüte üyeliği anlamsız olduğu gibi, ŞİÖ üyeleri de değil Türkiye’yi, Hindistan ile Pakistan’ı dahi üye olarak kabul etmemektedirler. Yani ŞİÖ, aşağıda üzerinde duracağımız sebeplerden dolayı genişleme konusunda bir takım sorunlar yaşamaktadır. Rus yetkililer, hâlâ kendi etki alanı olarak gördüğü Orta Asya’da Çin, ABD, Türkiye gibi ülkelerin küçük bir hareketini dahi kıskançlıkla karşılamaktadırlar. Her ne kadar Rus-Türk münasebetleri çok hızlı bir şekilde gelişse de Orta Asya coğrafyası, Rusya ile Türkiye’nin rekabet içerisinde oldukları alanlardan biridir. Dolayısıyla Moskova’nın “pastayı paylaşma” anlamına gelen Türkiye üyeliğini istemediğini söyleyebiliriz. Kaldı ki Rusya’nın örgütle ilgili en önemli amacı, ŞİÖ’nü askerî bir örgüt hâline getirmektir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin üyeliği iyice kabul edilemez görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin bu örgüte üyeliğinin ihtiyacı da yoktur. Türkiye, bugüne kadar ŞİÖ ve Avrasya Birliği benzeri örgütleri, Batı ile münasebetlerinde ve AB ile müzakereler sürecinde alternatif olarak kullanmaya çalışmıştır. Bu politika belki de zaman zaman küçük çapta sonuçlar da vermiştir. Ancak artık bu çaba da sonuç vermemektedir. Zira ŞİÖ, her geçen yıl önemini kaybetmekte, örgüt kendisini yenileyememekte, uluslararası gelişmeler karşısında varlığını hissettirememektedir. Bütün bunlar, doğal olarak Batı’nın örgüte olan yaklaşımını da etkilemektedir. Diğer bir deyişle ne NATO, ne AB, ne de ileri gelen devletler, artık ŞİÖ’ya pek önem vermemekte, ciddiye almamaktadırlar. Bunun da en önemli sebebi yukarıda da belirttiğimiz gibi örgütün kendisini yenileyememesi ve kendi bölgesinde dahi söz sahibi olmamasıdır. Bugüne kadar ŞİÖ, değil uluslararası bölgesel bir sorunu dahi çözmemiştir. Örgüt, yapısında değişikliğe gitmediği takdirde bundan sonra çözmesi de mümkün görülmemektedir. Böyle bir durumda ŞİÖ’ya üyelik, Türkiye’nin adını bir örgütün üyeleri arasına yazdırmaktan başka ne işe yarayacaktır? sorusu gündeme gelmektedir. Bunun cevabını bulmak güçtür. Örgütün şimdiki durumuna ve örgüt içerisindeki sorunlara bakıldığında, bu örgüte üyeliğin Türkiye’nin Batı ile de münasebetlerini bozmaktan herhangi bir işe yaramayacağı görülmektedir. ŞİÖ, kuruluşunda çok ses getiren bir örgüttü. Ancak aynen NATO ve Bağımsız Devletler Topluluğu gibi kuruluş amacını tamamlamış bir örgüttür. Söz konusu amaca ulaşılmasına rağmen (ABD’nin Orta Asya’daki varlığı gerçekten sınırlandırılmıştır) örgüt, varlığını devam ettirmektedir. Ancak ŞİÖ, yeniden yapılandırılmadığı sürece örgütün başarılı olma ihtimali yoktur. Yeniden yapılandırılması da mümkün görülmemektedir. Zira ŞİÖ’nün kurucuları Çin ile Rusya’nın bölgeye ve örgütün varlığına olan yaklaşımları çok farklıdır. Rusya baştan beri ŞİÖ’yü askerî bir örgüt hâline getirmek istemiştir. Ancak bu bağlamda Rus-Çin ortak tatbikatlarının ötesine gidilememiştir. Batı ile ekonomik münasebetlerin geliştirilmesine önem veren Çin, Rusya’nın bu amacına hep karşı çıkmıştır. Diğer taraftan Çin, örgütü Orta Asya’da özellikle ekonomi alanında varlığını arttırmak için kullanmıştır. Bu konuda da başarılı olmuştur. Çin, ucuz ürünleri için yeni pazarlar keşfettiği gibi, enerji ve ulaşım alanlarında da Orta Asya ülkeleriyle önemli projeler hayata geçirmiş ve geçirmeye devam etmektedir. Rus uzmanlarının yıllar öncesinde dile getirdikleri öngörüler, gerçek oldu. Artık Rusya’nın bölgedeki en büyük rakibi, Çin’dir. ŞİÖ’nün ABD’yi bölgeden uzaklaştırma amacına ulaşması, Rusya ile Çin’i karşı karşıya getirmektedir. Örgütün en önemli iki üyesi Rusya ile Çin arasındaki rekabet, örgütün geleceğine dair de bizlere ipucu vermektedir. Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyareti sırasında dile getirdiği bir başka oluşum da Gümrük Birliği’dir. Bu birliğin kuruluş amacına baktığımızda Türkiye’nin bu oluşumda da istenilen bir ülke olmayacağı sonucuna varırız. Çin’in Orta Asya’da etkisi arttıkça ve BDT’nin önemi azaldıkça Moskova eski Sovyet coğrafyasında varlığını devam ettirebilmek için yeni örgütlenmeye ihtiyaç duymaya başlamıştır. Avrasya Birliği’ne dönüşmesi beklenen Gümrük Birliği’nin kuruluş felsefesi de bu şekildedir. Diğer bir deyişle Moskova, Çin gibi kendisine rakip olabilecek ülkelerin olmadığı bir yapılandırmaya gitmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Rusya, Çin’in etkisini azaltmak veya en azından bölgede Çin yayılmacılığına karşı koymak amacıyla da (şüphesiz ekonomi alanındaki amaçlar da büyük önem arz etmektedir) Gümrük Birliği’ni hayata geçirdiği bir dönemde Rusya’nın Orta Asya’daki bir başka rakibi olan Türkiye’nin (özellikle kültürel ve ekonomi alanlarında), Gümrük Birliği’ne ilgi duyduğu dile getirmesi, Rus yetkilileri hem şaşırtmış hem de Türk yetkililerini kırmadan diplomatik nitelikte cevap arayışına itmiştir. Netice itibarıyla Türkiye’nin gerek ŞİÖ’ne gerekse de Gümrük Birliği’ne üye olması mümkün görülmemektedir. Güçlenen Türkiye’nin daha aktif dış politika izleme isteği anlaşılabilir bir husustur. Bu konu, iç politikada da kullanılmaktadır. Ancak dünyadaki bütün oluşum ve örgütlerde yer almak mümkün olmadığı gibi, Türkiye’nin yukarıda adı geçen iki oluşuma da ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin AB ile müzakereleri, elli yıldır devam etse de bu sürecin Türkiye’ye önemli getirilerde bulunduğu bir gerçektir. Rusya ile münasebetler ise her şeyden arındırılmış, alternatif olarak değerlendirilmeden, herhangi bir çatı altında birleştirilmeden yürütülmelidir. Vizelerin kaldırılması, ekonomi ve enerji alanında geliştirilen işbirliği, siyasi, diplomatik ve kültürel alanlarda gelişen münasebetler, Türk-Rus ilişkilerinin zaten doğru yolda olduğunun en önemli göstergeleridir.