SLAV KARDEŞLERİN KAVGASI
1991'de SSCB'nin yıkılmasıyla SSCB'yi oluşturan 15 cumhuriyet bağımsızlıklarını elde etti. Moskova gerek iç ve ekonomik sorunlar gerekse de Rusya Federasyonu'nun ilk başkanı Boris Yeltsin'in eski Sovyet cumhuriyetlerine yaklaşımı dolayısıyla özellikle ilk yıllarda bu cumhuriyetlerin Moskova'dan uzaklaşmasına pek önemsemedi. Rusya'nın kendisinin de Batı ile yakınlaşması, uluslararası kuruluşlardan borç alması gibi faktörler de Kremlin'in bu yaklaşımında etkili oldu. Ancak Batı ile iş birliği Rusya'nın hiçbir sorununu çözmedi. Hatta Batı'nın bazı adımlarının ülkeyi adeta yeni bir parçalanmaya doğru götürmesi, Rusya'nın yakın coğrafya siyasetini de Batı ile ilişkilerini de gözden geçirmesine neden oldu. Nitekim özellikle Vladimir Putin ile birlikte Moskova yeniden eski Sovyet coğrafyasına önem vermeye ve Avrupa Birliği (AB) ile özellikle NATO'nun yayılmasından rahatsız olmaya başladı. Zira Rus yetkililere göre Soğuk Savaş sona ermiş, Doğu Bloku yıkılmış ve NATO'ya da artık gerek kalmamıştı.
Ukrayna ve Belarus'un Rusya Açısından Önemi
Ukrayna ile Belarus'un ise Rusya açısından önemi her zaman daha farklı olmuştur. Ruslar, Ukrain ve Belaruslarla etnik, tarihi ve dini bağlara sahipler. Ukrayna'nın başkenti Kiev, Doğu Slavlarının tarihi ve dini merkeziydi. Sovyet sonrasında her iki devletin de Moskova açısından önemi devam etti. Ukrayna ve Belarus, Rusya'nın farklı entegrasyon süreçlerinin başarısı açısından, ayrıca Slav ve Ortodoks dünyasındaki ağırlığı bakımından son derece önemli. Bu iki cumhuriyet, Rusya'nın Batı sınırının güvenliği konusunda da önem arz ediyor.
Yakın zamana kadar Ukrayna ile Belarus, Rus enerji kaynaklarının Avrupa'ya ihracatında da kilit rol oynuyordu. Rusya'nın her ikisiyle de sorun yaşamasından sonra geliştirdiği yeni projeler sayesinde Moskova'nın transit konusunda Ukrayna ve Belarus'a bağlılığı azalmış bulunuyor. Ancak Ukrayna ve Belarus'un AB ve NATO sınırına komşu olmalarının ve her ikisinin de Rusya ile süregelen rekabet/mücadele çerçevesinde Rusya'dan kopartılarak kontrol altına alınmak istenmeleri bu cumhuriyetleri Rusya açısından daha da önemli hale getirdi.
Slav Kardeşlerin Kavgası ve Batı
Tüm bu münasebetler ağı çerçevesinde Rusya ile Belarus zaman zaman sorunlar yaşasa da Belarus'un siyasi ve ekonomik yapısı ve Batı'nın adeta yalnızca yaptırımlardan oluşan siyaseti dolayısıyla Moskova-Minsk münasebetleri ekonomik açıdan Moskova'ya çok pahalıya mal olsa da nispeten iyi düzeyde bulunuyor.
Diğer Slav kardeş ülke Ukrayna ile Rusya'nın münasebetleri daha farklı gelişti. 2014 yılında Ukrayna'daki renkli devrim neticesinde iktidarın değişmesi ve onu takip eden gelişmeler yalnızca Rusya-Ukrayna münasebetlerini değil, Rusya-Batı münasebetlerini de minimum seviyeye indirdi. Rusya, 2013-2014'teki Maydan olaylarını (Yanukoviç karşıtı gösterileri ve iktidar değişimini) darbe ve kendi çıkarlarına bir tehdit şeklinde nitelendirirken, Batı da Rusya'yı Kırım'ı işgal etmekle suçluyor. 2014 yılından itibaren tüm bu konular Rusya, Ukrayna ve AB'nin siyasetini de doğrudan etkiliyor.
Baştan beri meseleyi zorlaştıran hususlardan biri de Ukrayna'nın her anlamda parçalanmışlığıdır. Ukrayna halkının bir kısmı Rusya yanlısıyken -en azından 2014'e kadar-, bir kısmı Batı ile yakın iş birliğinden yanaydı. Yine nüfusun bir kısmı Ortodoks iken ülkenin batısında yaşayanların bir kısmı Katolik. Sovyetler Birliği'nin yıkılışından sonra Ukrayna'da önemli miktarda Rus nüfusun kalması da Ukrayna'nın işini zorlaştırdı. Tüm bunlara bağlı olarak Rusya ile sınırda ayrılıkçı Donetsk ve Lugansk bölgeleri ortaya çıkmış oldu. Bugün de bu bölgeler, Kırım konusu ve Ukrayna'nın NATO üyeliği planları ile Karadeniz'de gerginliği artıran konulardır.
Gerginlik, Çatışmaya Dönüşür Mü?
Özellikle 2014 yılından itibaren süregelen bu gerginlik, son günlerde yeniden uluslararası kamuoyunun gündemini işgal ediyor. Bunun da birkaç sebebi var. Bunlardan ilki, Ukrayna'nın bu konuyu devamlı gündemde tutması ve daha da önemlisi Batı'yı işin içine mümkün olduğu kadar fazla çekmeye çalışmasıdır. Ukrayna gerek AB'nin gerekse de ABD'nin Rusya'ya yaptırımlarını azaltmaması, hatta tam tersine artırmasını savunuyor. Başta Kuzey Akım-2 olmak üzere Rusya ile AB arasındaki enerji projelerine karşı çıkıyor. Son günlerde bölgedeki hareketliliğin artmasının bir başka sebebi de ABD istihbarat raporlarındaki Rusya'nın Ukrayna sınırına asker yığdığı ve işgale hazırlık içerisinde olduğu bilgisinin sız(dırıl)masıdır. Yine NATO'nun Polonya'da nükleer başlık yerleştirme ihtimalinin dile getirilmesi, Belarus'un buna karşılık aynı talepte Rusya'dan bulunacağını ve Kırım'ı Rusya'nın bir parçası olarak tanıyabileceğini açıklaması da gerginliği artırıyor.
Şunu belirtmekte fayda var; Batı'nın ve Rusya'nın yaptıkları açıklama ve askeri alanda attıkları adımlarla gövde gösterisi yaptıkları söylenebilir. Daha önce de birçok kez dile getirdiğimiz gibi Rusya'nın ABD ile ya da NATO ile çatışması, "dünyanın sonu" anlamına geldiği için bu seçeneği baştan elemek gerekir. Diğer taraftan gövde gösterisinde bulunarak taraflar birbirine mesaj da veriyorlar. ABD, Karadeniz'de gemilerini dolaştırarak Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı durumunda seyirci kalmayacağı mesajını verirken Rusya da Ukrayna'nın ve Batı'nın Donetsk ve Lugansk'a herhangi bir müdahalesinin cevapsız kalmayacağını gösteriyor.
Rusya'nın Kozu
Rusya'nın bahse konu iki bölgeyi işgal planı içerisinde olmadığını da söylemek mümkün. Rusya, bunu özellikle ekonomik olarak kaldıramayacağı gibi böyle bir adım, siyasi olarak da işine yarayan bir süreç olmayacaktır. Moskova, bu iki bölgeye, "Abhazya ve Güney Osetya" misyonunu yüklemiş bulunuyor. Yani, bu bölgelere Kafkasya'da Gürcistan'ın, Batı'da da Ukrayna'nın Rusya için yapmak istemedikleri "güvenlik" misyonunu yüklüyor. Kaldı ki bu bölgeler bu halleriyle siyasi açıdan da Moskova'nın daha fazla işine yarıyor. Lugansk ve Donetsk sorunu oldukça ve resmiyette Ukrayna'nın içerisinde görünmeye devam ettikçe Ukrayna'nın AB ve NATO üyesi olması imkansız. Aynı şeyi Abhazya ve Güney Osetya dolayısıyla Gürcistan için, Karabağ meselesi dolayısıyla Azerbaycan ve Ermenistan için, Dinyester Yanı Bölgesi dolayısıyla da Moldova için söyleyebiliriz. Dolayısıyla Rusya'nın Osetya ile Abhazya'yı da Lugansk ile Donetsk'i de Rusya'ya katması işine yaramayacak.
Ukrayna, tek başına Rusya'ya karşı koyamadığından Batı'nın daha fazla müdahalesini istiyor. Ancak öyle görünüyor ki artık Batı ülkeleri de yaptırımların pek işe yaramadığını anlamaya başladılar. Bunun dışında Rusya'nın AB'nin güvenliği açısından önemi son olarak Belarus sınırında yaşanan mülteci krizinde bir kez daha görülmüş oldu. Bu nedenle tüm sorunlara rağmen Rusya ile diyaloğun devam ettirilmesi, Ukrayna dışında tüm tarafların işine yarıyor.
Putin-Biden Görüşmesine Bağlanan Ümit
Son gelişmelere bakıldığında, sınırdaki gerginliğin gittikçe azalacağı öngörülebilir. 7 Aralık günü çevrim içi olarak gerçekleştirilen Putin-Biden görüşmesi sırasında tarafların Ukrayna konusunda diyaloğun devam ettirilmesini kararlaştırmaları ve Kremlin Basın Sözcüsü Dmitriy Peskov'un tarafların meseleyi çıkmaza sokmaya niyetli olmadıklarını belirtmesi de buna işaret ediyor. 2022 yılının başında yüz yüze görüşmenin planlanması da bu görüşü kuvvetlendiriyor. Zira taraflar sonuç alınamayacak görüşme yapmayı pek istemezler. Orta vadede Rusya ile Batı'yı ister istemez yakınlaştıracak "Çin faktörü" de unutulmaması gereken bir başka önemli konu. Batı, Rusya ile Çin'in daha fazla yakınlaşmasını istemeyecektir. Öte yandan Moskova da -NATO'nun tüm çevreleme siyasetine rağmen- Çin'in ileride kendisi için daha büyük bir tehdit oluşturacağının farkında. Dolayısıyla Putin-Biden görüşmesinden sonra bölgede gerginliğin seviyesi azalacağı, tarafların da görüşmeleri Minsk protokolü çerçevesinde devam ettirecekleri anlaşılıyor.
Bu yazı, 8 Aralık 2021 tarihinde Anadolu Ajansı'nda yayımlanmıştır.