RUSYA-NATO MÜCADELESİNDE YENİ CEPHE: İSKANDİNAVLAR
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (Sovyetler Birliği) parçalanması ve Doğu Bloku'nun dağılması ile birlikte II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan dünya düzeni, büyük değişikliklere uğradı. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya coğrafyasında 20'den fazla yeni devlet ortaya çıktı. Balkanlar'da yaşanan savaşlara kıyasla Sovyetleri oluşturan cumhuriyetlerin ayrılışı, nispeten "medeni" gerçekleşse de günümüzdeki gelişmelere baktığımızda Sovyetler Birliği'nin parçalanma sürecinin tam olarak tamamlanmadığını söylemek mümkün. Bu durumun birkaç önemli göstergesi var. İlk olarak; Sovyetler Birliği'ni oluşturan cumhuriyetler, 2021'de bağımsızlıklarının 30. yılını kutlamalarına rağmen, bu cumhuriyetlerin bir kısmı, Sovyetler Birliği Anayasası'na dayanarak bağımsızlık talebinde bulunan kendi bünyelerindeki ayrılıkçı bölgeler sorununu çözebilmiş değiller. Hatta ve hatta söz konusu ayrılıkçı bölgelerin bir kısmı bağımsızlıklarını ilan etti, bir kısmı da Rusya Federasyonu tarafından tanındı.
İkinci olarak; 2000'li yılların başında güçlenen Rusya Federasyonu, Vladimir Putin'in başlattığı yakın çevre politikası neticesinde Boris Yeltsin dönemindeki imkanlar dahilinde Moskova'dan uzaklaşmaya çalışan eski Sovyet cumhuriyetleri üzerinde yeniden etkisini artırdı. Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Kolektif Güvenlik Örgütü Anlaşması (KGÖA), ardından Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Avrasya Ekonomi Birliği gibi örgütlerle, dağılan parçaları yeniden birleştirmeye çalışıyor.
Mevcut rejimlere verilen destek, enerji ve ekonomi alanında geliştirilen iş birliği, cumhuriyetlerdeki Rus nüfus vb. faktörler de Kremlin'in Orta Asya ve Kafkasya'ya, hatta Sovyetler Birliği'nin bir dönem güçlü olduğu Orta Doğu'ya dönüşünü sağladı. Bu çerçevede; 1991'den itibaren diğer cumhuriyetlere kıyasla Rusya'dan daha fazla uzaklaşmaya ve bağımsızlıklarını pekiştirmeye çalışan, hatta Rusya karşıtı bloklarda (örneğin GUAM Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü gibi) yer alan Gürcistan ile Ukrayna'nın özellikle de NATO üyeliğini hedeflemelerinden rahatsız oldu. Zira Rus yetkililer, 1991'den itibaren aynen Doğu Bloku gibi NATO'nun da lağvedilmesi gerektiğini ileri sürüyor, NATO'nun varlığını sürdürmesinin sebebinin de genişlemesindeki hedefin de Rusya olduğunu düşünüyorlar.
NATO'nun Eski Doğu Bloku Coğrafyasında Genişlemesi
Kremlin baştan beri bu görüşü savunsa da 1991 sonrasında NATO'nun sınırlarını genişletmesi, günümüzde olduğu kadar taraflar arasında büyük gerginliğe sebep olmadı. Hâlbuki 1999'da Moskova'nın Doğu Bloku içindeki eski müttefikleri olan Polonya, Macaristan ve Çekya, NATO üyesi oldular. Hatta bu dönemde Rusya, NATO ile yakın iş birliği içindeydi. 1997'de taraflar arasında NATO'nun Rusya sınırına askerî birlik ve teknolojiler yerleştirmemeyi vadeden anlaşma imzalandı. Taraflar karşılıklı olarak temsilcilikler açarken, Rusya'nın NATO üyeliği dahi konuşuldu. Bu çerçevede Rusya-NATO Konseyi kuruldu, hatta ortak eğitimler yapıldı. Ancak bu yakınlaşma uzun sürmedi. 2004'te eski Doğu Bloku'nun diğer bazı üyelerinin (Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Slovakya) yanı sıra eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinden Estonya, Litvanya ve Letonya NATO üyesi oldu. Bu durum karşısında Rus yetkililer, 1990'da Almanya'nın birleştirme sürecinde ABD'nin kendilerine NATO'nun Doğu Avrupa ülkelerinde yayılmayacağına dair söz verdiklerini ileri sürdü; NATO yetkilileri ise bunu kesinlikle reddetti.
Rusya'nın NATO'nun Genişlemesine Tepkisi
Rusya'nın bu dönemde tepkisinin artmasının başka sebepleri de var. Bunlardan ilki; NATO'nun Rusya sınırına iyice yaklaşması. Rusya'nın Avrupa'daki Truva Atı olan Kaliningrad şehri de NATO ülkelerince çevrelenmiş oldu.İkinci olarak; Rusya'nın özellikle 2004'ten itibaren rahatsızlığını daha fazla dile getirmesinin sebebi, önceki genişlemenin gerçekleştiği 1999'a kıyasla güçlenmesi, Vladimir Putin'in enerji kaynaklarından elde ettiği gelirlerle iç ve dış borçlarını kapatması ve daha aktif bir dış politika izlemeye başlamasıdır.
NATO'nun Rus sınırına yakınlaşmasının Gürcistan ve Ukrayna'daki renkli devrimlerle aynı döneme denk gelmesi ve bu iki ülkenin de NATO ile entegrasyon süreçlerinden bahsetmeye başlaması ise Rusya'nın yalnızca NATO ile değil, genel olarak Batı dünyası ile münasebetlerinin bozulmasına neden oldu. Bu tarihten itibaren Moskova bir taraftan NATO'nun genişlemesine karşı çıkarak diğer taraftan da NATO üyeliği hedefleyen cumhuriyetlere karşı elindeki kozlarını kullanarak, bu süreçleri baltalamaya çalışıyor. Bu bağlamda en önemli silahı da ayrılıkçı bölgeler. Nitekim Gürcistan'da Güney Osetya ile Abhazya, Ukrayna'da ise Lugansk ile Donetsk cumhuriyetleri referandum gerçekleştirerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Günümüzde ise tüm bu tanınmamış cumhuriyetlerin Rusya'ya katılımı dahi konuşuluyor.
Yeni Cephe: İskandinavlar
Son günlerde Rusya ile NATO mücadelesinde yeni bir cephe açıldı. Uzun yıllar boyunca tarafsızlıklarını koruyan ve Sovyetler Birliği döneminde dahi NATO şemsiyesi altına girme ihtiyacı duymayan İsveç ile Finlandiya aynı anda NATO'ya üyelik başvurusunda bulundular. İşin ilginç tarafı, her ikisi de Rusya'nın komşusu olduğundan dolayı tarih boyunca birçok kez Ruslarla karşı karşıya geldiği gibi Finlandiya toprakları uzun yıllar boyunca Rusya İmparatorluğu'nun içerisinde de yer aldı ve ancak 1915'te bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı.
İsveç ise Lehistan ile birlikte Rusya'nın Avrupa'daki en önemli rakiplerinden oldu. Rusya'nın Finlandiya ve İsveç ile bu kadar sorunlu münasebetlere sahip olmasına rağmen bu iki ülkenin NATO üyeliğine yeni başvuruları bir taraftan şaşırtıcı görünse de diğer taraftan her iki devlet de zaten eskiden beri NATO ile yakın iş birliği içerisinde bulunuyor. İsveç ile Finlandiya 1994'te "Barış İçin Ortaklık" programına dahil oldukları gibi her iki ülke güçlü ordu ve önemli askeri teknolojilere sahip. Finlandiya bu konumda komşusu İsveç ile kıyasla bir adım daha önde bulunuyor. 1325 kilometrelik Rusya ile sınırın da bunda şüphesiz etkisi büyük.
Rusya'nın Siyasetinin Ters Tepmesi
Peki ne oldu da bugüne kadar tarafsızlıklarını koruyan bu iki İskandinav ülkesi, NATO üyesi olmaya karar verdi? Her iki ülkede de NATO üyeliğini destekleyenlerin oranı son yıllarda arttı. Ukrayna'daki gelişmelerin bunda önemli etkisinin olduğu bir gerçek. Kaldı ki Kremlin özellikle son yıllarda sıkça diğer ülkelerdeki bir kısım toprakların kendilerine ait olduğunu dile getiriyor.
1809-1917 yılları arasında Rusya İmparatorluğu içerisinde geniş yetkilere sahip bir vilayet olarak kalan Finlandiya da bu tür açıklamalardan muhtemelen kendine pay çıkarıyor. Kaldı ki Finlandiya ve İsveç, Batı'nın Ukrayna'ya verdiği desteğin silah yardımıyla sınırlı kalmasından ve üyesi olmayan bir ülke için NATO'nun Rusya ile doğrudan savaşa girmemesinden ders çıkartarak, her ihtimale karşı güvenliklerini garanti altına almak istiyor. Aslında Rusya, NATO'nun doğuya yayılmasını isterken NATO'nun kuzeye yayılışını tetiklemiş oldu.
Diğer taraftan ABD de bu iki ülkenin üyeliğini istiyor ve destekliyor. İsveç ve Finlandiya'nın üyeliği ile tüm İskandinav ülkeleri NATO içerisinde yer almış olacak ve Rusya'nın NATO ile sınırı genişleyecek. Böylece NATO, Rusya'nın eski başkenti olan St. Petersburg'a yakınlaşmış olacak. Yine Rusya dışında Baltık denizine sahili olan ülkelerin hepsi NATO üyesi olmuş olacak. Bu da NATO'nun buradaki varlığını pekiştirecektir.
Rusya'nın Cevabı
Rus yetkililer şimdiden rahatsızlıklarını bildirdiler ve bu iki ülkenin üyeliği gerçekleştiği takdirde buna uygun cevap vereceklerini dile getirdiler. Bu cevap, şüphesiz bu iki ülkeye yerleştirilecek NATO askeri ve teknolojilerine bağlı olacaktır. Şimdilik İsveç, üyelikten sonra da kendi topraklarında askeri üs ve nükleer silahların yerleştirilmesine izin vermeyeceğini açıkladı. Bununla birlikte Rusya, şüphesiz şimdiden Finlandiya sınırını gözden geçirecek ve önümüzdeki günlerde buradaki asker sayısını da askerî teknolojilerini de arttıracak. Bunun kapasitesi de NATO'nun atacağı adıma bağlı olacak. Yine bu süreçte Moskova, Kaliningrad ile Belarus'ta da askerî teknolojilerini artırma yoluna gidebilir. Finlandiyalı uzmanların belirttiği gibi Rusya-Finlandiya sınırında bundan birkaç ay öncesinde Belarus-Polonya sınırında yaşanan göçmen krizine benzer bir kriz de yaşanabilir.
Diğer taraftan başta Türkiye'nin tutumu olmak üzere son günlerde yaşanan gelişmeler, bu iki ülkenin NATO üyeliğinin beklenildiği gibi kolay gerçekleşemeyeceğini gösteriyor. Türkiye dışında Hırvatistan ve başka ülkelerin de konuyla ilgili bir takım itirazları var. Bir taraftan bu konu, örgüt içerisinde yeni tartışmalara yol açarken diğer taraftan da örgüte yeni bir hayat kazandırdı. İşin ilginç tarafı; Rusya ve Batı, kendi siyasetlerini karşı tarafın adımına cevap olarak değerlendiriyor ve öyle anlaşılıyor ki bundan da hiç şikayetçi değiller.
NATO'nun kuzeye doğru yayılması, bir kez daha III. Dünya Savaşı ihtimalini gündeme getirdi. Bu tür yorumlar abartılı olmakla birlikte NATO'nun genişlemeye devam etmesi ve ardından Rusya'nın buna vereceği cevap, şüphesiz bölgede istikrarsızlığı ve gerginliği azaltmayacak, ülkelerin savunma sanayiine daha fazla yatırım yapmalarına yol açacak ve belki de ŞİÖ benzeri askerî alanda alternatif örgütlerin ortaya çıkmasını tetikleyecektir.
Bu yazı, 20.05.2022 tarihinde Anadolu Ajansı'nda yayımlanmıştır.