SON GELİŞMELER ÇERÇEVESİNDE TÜRK-RUS MÜNASEBETLERİ

Son yıllarda Türk-Rus münasebetlerine dair kaleme aldığımız yazılarımızda son yıllardaki Türk-Rus yakınlaşmasını, hep Avrasya coğrafyasındaki (XXI. yüzyıl) en önemli gelişmelerden biri olarak nitelendirdik ve XX. yüzyılın başında Türkiye ile Rusya arasında gerçekleşen işbirliği ile karşılaştırdık. 1938’de Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Türk-Rus münasebetlerinde çeşitli sebeplerden ötürü bir takım sorunlar yaşanmaya başlanmıştı. XXI. yüzyılın hemen başında gelişmeye başlayan Türk-Rus münasebetlerini de her iki ülkedeki uzmanların çoğu aslında “geçici bir yakınlaşma” olarak tasvir edip bu münasebetlerin çok sağlam temelde gelişmediği kanısındaydılar. Böyle düşünmeleri için belki de kendilerince çok haklı gerekçeleri vardı: Türkiye’nin NATO ve ABD’nin bölgedeki dayanağı olması, Türkiye’deki bazı çevrelerin Rusya’yı enerji kaynaklarını dış politikada bir araç olarak kullanmakla suçlaması, Orta Asya ve Kafkasya’da iki ülkenin de çıkarlarının olması ve muhtemel bir rekabetin yaşanma ihtimali vs. Bu uzmanların görüşleri belki hâlâ değişmemiştir. Ancak şu da bir gerçektir ki, Türk-Rus münasebetleri son yıllarda çok zor sınavlardan son derece başarılı bir şekilde geçti. Suriye ve Ukrayna’daki gelişmeler, bu sınavların başlıcalarıdır. Ankara ile Moskova, Suriye ve Ukrayna’daki gelişmeler konusunda şüphesiz farklı düşünmekte ve farklı politikalar izlemektedirler. Tek ortak nokta, tarafların (Rusya ve Türkiye) gündemdeki ülkelerden (Suriye ve Ukrayna) yalnızca birisi ile ilgili “sorunların barışçıl yollarla çözülmesi” gerektiğini savunmasıdır. Türk yetkililer Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmakta ve barışın tesis edilmesi gerektiğini dile getirirken, Suriye konusunda aynı hassasiyeti göstermediler. Aynı şeyi Rus yetkililerinin tutumları için de söylemek mümkündür. Kırım’ı Rusya’ya ilhak eden Moskova, Suriye’nin geleceğini de yalnızca Suriye halkının belirleyebileceğini savunmaktadır. Suriye, Rusya’nın Orta Doğu’da kalesi konumundadır. İki ülkenin siyasi, askerî ve ticarî alanlarda geliştirdikleri işbirliği, Rusya’nın genel olarak Orta Doğu’da etkisini arttırmaktadır. Kırım ise üç asır boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kalmış, burada, kendi vatanlarında, sayıca azınlıkta da olsa soydaş Kırım Tatarları yaşamakta ve son yıllarda Türkiye’nin buraya özellikle TİKA aracılığıyla önemli yatırımları oldu. Dolayısıyla mevcut statülerin korunması (Rusya için Suriye’de; Türkiye için Ukrayna’da), her iki ülkenin de çıkarına olacakken, her iki bölgede de önemli değişiklikler oldu. Ancak bütün bunlara rağmen Türk-Rus münasebetlerinde bir gerileme olmadığı gibi, tam tersine Ukrayna’daki gelişmeler dolayısıyla Rusya’ya uygulanan ambargonun Türk-Rus ticaret hacmini arttırması beklenmektedir. Tür-Rus münasebetlerinin yaşanan bu önemli sonuçlar karşısında zarar görmesinin ise birçok sebebi vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: - 1991 yılından itibaren Türk-Rus münasebetlerinde büyük bir mesafe kat edildi, bir takım “geri adım” atılmaz gelişmeler yaşandı. Bunların başında vizelerin kaldırılması, ticaret hacminin 30 milyar Dolar’ı aşması, enerji alanındaki işbirliği, Türkiye’de nükleer santralin Ruslar tarafından inşaatı gelmektedir. İki ülke ve halk arasında çok sayıda ortak nokta mevcuttur. Rus ve Türk halklarının asırlar boyunca yan yana yaşaması ve birbirinden etkilenmesi neticesinde iki halkın birçok alanda birbirine benzemesine yol açtı. Bundan dolayıdır ki ne Batı, Rusya ve Türkiye’yi “Batılı”, ne de Doğu, bu iki ülkeyi “Doğulu” kabul etmektedir. - Uluslararası arenadaki gelişmeler ve Batılı güçlerin (ABD ve AB) Rusya ve Türkiye’ye yaklaşımları da Moskova ile Ankara’yı birbirine yakınlaştırdı. Özellikle Ankara, Moskova ile işbirliğini veya Moskova’nın başkanlığındaki örgütlere (Şanghay İşbirliği Örgütü ve Avrasya Ekonomik Birliği) olan ilgiyi, Batı ile münasebetlerinde alternatif olarak kullanmaktadır. - Rusya ile Türkiye, ekonomik olarak birbirini tamamlamaktadırlar. 30 milyar dolarlık ticaret hacmini, taraflar 100 milyar dolara çıkartma konusunda hemfikirdirler. - Taraflar arasında geliştirilen enerji alanındaki işbirliği, Türkiye’yi bu alanda Rusya’ya bağımlı hâle getirse de Rusya’nın son dönemde gerçekleştirdiği veya üzerinde çalıştığı projeler, Rusya’yı da transit konusunda Türkiye’ye bağımlı hâle getirmektedir. - Gelişen diplomatik münasebetlerin yanı sıra iki ülke lideri (Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin) arasında da samimi ve dostça münasebetler mevcuttur. Aralarında oluşan dostluk ve karşılıklı güven, tarafların münasebetlerde zaman zaman ortaya çıkan sorunlara hızla müdahale edebilmelerini sağlamaktadır. Yukarıda sıralanan hususlar dolayısıyla her iki ülkenin de yetkilileri, kat edilen mesafenin zarar görmemesi için önem verdikleri konularda dahi birbirleriyle ilgili daha temkinli davranmaya gayret etmekte, sert açıklamalardan kaçınmaktadırlar. Her iki ülke için de hayatî önem taşıyan Suriye ve Ukrayna olayları dolayısıyla Türk-Rus münasebetlerinin bozulmamasının başlıca sebepleri işte böyledir. Bu arada Ukrayna’daki gelişmeler dolayısıyla Rusya’ya uygulanan ve Rusya’nın uyguladığı ambargo, Rusya ile Türkiye arasındaki ticarî münasebetleri de arttıracağına benzemektedir. Zira Rusya, Batı’dan ithal ettiği süt ürünleri, tavuk eti, yumurta gibi gıdaları bundan sonra Türkiye’den alacak, aynı zamanda sebze-meyve ithalatını da arttıracaktır. Benzer gelişmenin turizm alanında da yaşandığını söylemek mümkündür. 2014’te Rus turistler üçte bir oranında daha az Avrupa’yı tercih ettiler. Bu turistlerin bir kısmının Türkiye’ye yönelmesi ve 2014’te 5 milyon Rus turistin Türkiye’yi ziyaret etmesi beklenmektedir. Netice itibarıyla yukarıdan da anlaşılacağı üzere Türk-Rus münasebetleri tüm hızıyla gelişmeye devam etmektedir. Her iki ülkenin de yetkililerinin bu münasebetlere büyük önem verdiklerini ve mevcut liderlerin iktidarlarının daha devam edeceğini göz önünde bulundurduğumuzda çok daha önceleri ortaya atılan “stratejik ortaklık” şeklindeki adlandırmanın gerçekleri yansıtmaya başlayacağını söyleyebiliriz.