VLADİMİR PUTİN'İN ÇİN ZİYARETİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

31 Ağustos'ta Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in dört günlük Çin ziyareti başlayacak. Ziyaret sırasında Vladimir Putin, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi'ne katılacağı gibi Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile başta olmak üzere ikili görüşmeler de gerçekleştirecek. Günümüzde Rusya-Ukrayna Savaşı ve ABD Başkanı Donald Trump'ın izlediği dış politika dolayısıyla adeta yeniden şekillenen uluslararası dengeler çerçevesinde bu ziyaretin önemi büyük. Vladimir Putin, bir taraftan Alaska ziyaretiyle kırdığı uluslararası izolasyonu iyice pekiştireceği gibi Çin, Türkiye, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerin liderleriyle verdiği ortak fotoğrafla da dünyaya hem yalnız olmadığı hem de dünyanın hem askerî hem ekonomi büyüme açısından önde gelen ülkeleriyle yakın iş birliği içinde olduğu mesajını verecektir. Peki her şey zirve sırasında çekilecek ortak fotoğrafta görüldüğü gibi mi yoksa Rusya-Çin ilişkilerinde de ŞİÖ'nün faaliyetlerinde de pek konuşulmayan sorunlar da var mı?
Rusya-Çin İlişkileri Ne Durumda?
Rusya - Çin ilişkileri tarih boyunca inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Bu seyir 1991'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'nin yıkılışından sonra da devam etti. Rusya ile Çin arasındaki sınır sorunu, Çinlilerin Rusya'nın özellikle Sibirya bölgesine akını, Çin'in bağımsızlığını kazanan ancak Moskova tarafından hâlâ "yakın çevre" olarak algılanan Türkistan'da etkisini artırmaya çalışması, SSCB'nin yıkılışının Çin'in de rejim olarak varlığını sorgulamaya yol açması, 2000'li yılların başında Rusya ile Batı arasında "romantik bir dönem"in yaşanması gibi faktörler Rusya-Çin ilişkilerinin gelişiminin önündeki başlıca engellerdi. Ancak zamanla iki ülke arasındaki sorunların büyük kısmıyla ile kaygılar ortadan kalktı. Taraflar sınır sorununu çözdükleri gibi Rusya'nın Batı ile yakınlaşma dönemi de fazla uzun sürmedi. Kaldı ki her iki ülkenin de farklı sebeplerden ötürü Batı ile ilişkileri gittikçe bozuldu. Tüm bunlara ilaveten Çin'in ekonomik olarak gittikçe büyümesi, buna paralel olarak Rus enerji kaynaklarına ihtiyacının artması, Rusya'ya uygulanmaya başlanan yaptırımlar karşısında Çin mallarına ilgisinin artışı, Batı'nın Asya'da "yayılmacılığı" karşısında ortak hareket etme zorunluluğu gibi faktörler, iki ülkeyi yakınlaştırdı. Nitekim günümüze iki taraf da söz konusu münasebetleri "stratejik ortaklık" olarak adlandırırken Moskova ile Pekin kendi çıkarlarını da göz önünde bulundurarak BM Güvenlik Konseyi'nde de birlikte hareket etmektedirler. Yine bugün Çin, Rusya'nın en büyük gaz ve petrol alıcısıdır. 2019'da hayata
geçirilen "Sibirya'nın Gücü" boru hattıyla Rusya 2024'te Çin'e yaklaşık 32 milyar metre küp gaz ihraç etmiştir. Taraflar, üzerinde çalıştıkları yeni bir boru hattıyla bu rakamı daha da arttırmaya çalışmaktadırlar. Yine 2024'te iki ülke arasındaki ticaret hacmi, yaklaşık 245 milyar Dolar gibi rekor bir seviyeye ulaştı. Rusya Çin'e gaz ve petrolün yanı sıra kömür ve petrokimya ürünleri ihraç ederken Çin'den de otomobil ve teknoloji ürünleri almaktadır. Bu alanda tarafların önemli başarısı sayılacak gelişmelerden biri de ticareti kendi milli para birimleriyle gerçekleştirmeleridir.
Rusya-Ukrayna Savaşı ve Pekin'in Tutumu
Vladimir Putin gerçekleştireceği ziyaret çerçevesinde yapacağı ikili görüşmelerde Rusya-Çin ilişkilerini daha da ileri seviyeye taşımak istediğini bildirdi. Zira Rus lidere göre Rus- Çin ilişkileri aynı zamanda bölgede ve tüm dünyada "istikrar faktörü" konumundadır. Taraflar ticarî ve enerji alanındaki iş birliğini daha da geliştirmenin yanı sıra başta Ukrayna olmak üzere küresel gelişmeleri de ele alacaklar. Bunların başında şüphesiz Ukrayna Savaşı gelmektedir.
Bilindiği gibi Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda tarafsız bir siyaset izlemeye çalışmaktadır. Pekin, bir taraftan bölgede barışın sağlanması ve bu savaş coğrafyasının genişlememesi gerektiğini dile getirmekte, diğer taraftan her iki ülkeyle de ticari ilişkilerini sürdürmektedir. Her ne kadar Çinli devlet adamları, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın bir an bitirilmesi gerektiğini dile getirseler de bu savaş Batı'nın dikkatlerini Çin'den alıkoymuş ve Çin bu sayede iç meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca Ukrayna Savaşı, Filistin'deki katliam ile birlikte Çin'in Uygurlara yönelik siyasetini uluslararası kamuoyunun gündeminden iyice düşürdü.
Yine zayıflayan Rusya, yalnızca Batı'nın değil, şüphesiz komşusu Çin'in de işine yaramakta, Pekin'in özellikle Türkistan'da etkisini arttırması için yeni fırsatlar yaratmaktadır. Kaldı ki Ukrayna savaşı görüldüğü gibi Rusya'yı iyice Çin'e yakınlaştırdı ki Batı dahi bu yakınlaşmayı ve kendisi için yol açabileceği tehditleri görmeye başladı. Diğer taraftan Çin de Rusya'nın daha fazla zayıflamasını istememektedir. Zira bu husus da bundan sonraki süreçte Batı'nın tüm dikkatlerini Çin'e yönlendirmesine neden olacaktır. Gelinen noktada aslında ABD de Çin de savaşın bitirilmesi gerektiğini savunmakta, çıkarlarına uymadığı için Rusya'nın daha fazla kayıp yaşamasını istememektedirler. Diğer taraftan Çin'in Rusya ile ekonomik ilişkilerini arttırarak sürdürmesi, birkaç yıldır yaptırımlarla karşı karşıya kalan Rusya ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir.
BM Güvenlik Konseyi'nin Reformu Mümkün mü?
Ziyaret öncesi Vladimir Putin, Çin'in Xinhua adlı yayın organına verdiği röportajda Çin ile birlikte BM Güvenlik Konseyi'ni daha işlevsel hâle getirmek için örgütte reformların gerçekleştirilmesi gerektiğini dile getirdi. Aslında bu söylem Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllardır "dünya, beşten büyüktür" söyleminin aynısıdır. Nitekim Vladimir Putin'e göre de Güvenlik Konseyi'nde Asya, Afrika ve Latin Amerika temsilcileri de bulunmalıdır. Diğer taraftan Rusya ile Çin, BM Güvenlik Konseyi'nde genellikle birlikte hareket etmekte, birbirlerini desteklemektedirler. Ancak yine de bu konuda öncü rolü Rusya'nın oynadığını, Çin'in ise aynen uluslararası arenadaki gelişmeler konusunda olduğu gibi ikinci planda kaldığını söylemek gerekmektedir.
BM Güvenlik Konseyi'nin muhtemel genişleme süreci öyle anlaşılıyor ki yalnızca Putin-Jinpin görüşmesinde değil, ŞİÖ Zirvesi dolayısıyla Çin'i ziyaret edecek diğer ülke liderleriyle de görüşülecektir. Ancak başta Filistin'deki katliam olmak üzere uluslararası arenadaki gelişmeler karşısında sessiz kalan BM'de reformlar gerçekleştirmek çok kolay olmayacaktır. Kaldı ki başta BM olmak üzere uluslararası örgütlerin büyük bir kısmı son yıllarda hem prestij hem de işlevselliklerini kaybettiler. Benzer bir durum aslında Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın katılacağı ve 1-2 Eylül günleri zirvesi yapılacağı Şanghay İşbirliği Örgütü için de geçerlidir.
ŞİÖ Neden Beklentileri Karşılayamadı?
Vladimir Putin'in Çin ziyaretinin en önemli gündemlerinden biri de ŞİÖ Zirvesi'dir. Putin ile Jinpin, ŞİÖ'ne önem vermeye, ŞİÖ'nü uluslararası arenada etkisini arttırması gereken bir örgüt olarak görmeye devam etmektedirler. ŞİÖ 2023 - 2024 yıllarında da genişlemeye devam etti. İran ve Belarus'un katılımıyla ŞİÖ üye sayısı ona çıktı. Ayrıca Türkiye'nin de yer aldığı diyalog ortağı ülkeler ve gözlemci ülkeler var. ŞİÖ her geçen sene büyümesine rağmen bir türlü kendini gösterecek bir alan bulamadı. Baştan beri NATO'ya alternatif olarak kurulduğu ileri sürülen örgütün başarısızlığın birkaç önemli sebebi var. En başta her şeye rağmen örgütün iki baş kurucusu Rusya ile Çin'in örgütün amaçları ile ilgili
düşünceleri farklıdır. Rusya gerçekten de ŞİÖ'nü askerî bir örgüt ve bölge güvenliğinin garantisi olarak görmek isterken Çin, ŞİÖ'nden daha çok ekonomik çıkarları çerçevesinde istifade etmek istemektedir. Kaldı ki örgüt üyeleri arasında da önemli sorunlar vardır. Çin- Hindistan rekabeti, yıllardır sürerken bundan 2 ay öncesinde muhtemel bir Hindistan-Pakistan Savaşı'nın son anda önüne geçildi. Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Bu şartlarda ŞİÖ'nin değil tüm dünyaya, üye ülkeler coğrafyasında dahi güvenliği sağlaması gerçekçi gözükmemektedir. Daha önce Türkistan'da yaşanan çatışmalarda, adı geçen Hindistan- Pakistan gerginliğinde, İsrail'in İran'a saldırılarında ŞİÖ'nün sessiz kalması, söz konusu tespitin önemli örneklerindendir. Her ne kadar ŞİÖ genişlemeye devam etse de öyle anlaşılıyor ki üye ülkeler dahi örgütün kendilerinin güvenliğini sağlayamadığını anladılar. Ancak yine de ŞİÖ çerçevesindeki birliktelik başta ekonomik olmak üzere birçok alanda üye ülkelere birtakım çıkarlar sağlamaktadır.
Kültürel İş Birliği
Rusya ile Çin arasında siyasi ve ekonomi alanlarda gelişen iş birliğine paralel olarak iki ülke arasında kültür alanında da ortak projeler hayata geçirilmektedir. Nitekim 2024 ve 2025 yıllarında Rusya'da Çin Kültür Yılı, Çin'de ise Rusya Kültür Yılı ilan edildi. Yine 50 binden fazla Çinli öğrenci Rusya'daki üniversitelerde eğitim alırken iki ülkenin en önemli iki üniversitesi - M. V. Lomonosov adındaki Moskova Devlet Üniversitesi ile Pekin Üniversitesi-Rus-Çin Ortak Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün kuruluşu üzerinde çalışmaktadırlar. İki ülkeyi birleştiren önemli hususlardan biri de karşılıklı olarak "milli tarihlerine" saygı duymaları ve "Batı tarih yazımına" karşı birlikte hareket etmeleridir. Nitekim Mayıs 2025'te Çin lideri Xi Jinping Moskova'da düzenlenen II. Dünya Savaşı'ndaki zaferin 80. yıl dönümü kutlamalarına katılırken, Vladimir Putin de bu ziyareti çerçevesinde Çin'deki kutlamalara katılacaktır. Her iki ülke de Rusya ile Çin'in farklı cephelerde olmak üzere II. Dünya Savaşı'nın kazanılmasında belirleyici rol oynadıklarını ileri sürmekte ve Batı'daki tarih yazımında bu katkının yeterince üzerinde durulmadığından şikayetçi olmaktadırlar. Diğer taraftan Çin'in son askerî teknolojilerinin de sergileneceği askerî törene ŞİÖ üye ülkelerinin liderleri ve başka ülkelerin devlet yetkilileri de katılacaktır.
Çin, Rusya'nın Dostu mu Rakibi mi?
Rusya ile Çin arasındaki ilişkiler çok yönlü gelişmesine ve görünürde aralarında büyük sorunlar olmamasına rağmen şüphesiz taraflar arasında fazla dile getirilmeyen sorunlar mevcuttur. En başta Çin, Ukrayna Savaşı'nda ileri sürülenin aksine oldukça tarafsız kalmaya ve Batı'nın yaptırımlarına uğramamaya çalışmaktadır. Her ne kadar iki ülke arasında ticaret hacmi artsa da gerek bankacılık gerekse de ihracat konularında Çin, Rus şirket ve bankalarına bazı sınırlandırmalar getirdi. Kaldı ki Rusya ile ticaret hacmi 245 milyar dolara ulaşsa da Çin'in ABD ile ticaret hacmi 664 milyar, AB ile yaklaşık 783 milyar Dolar'dır. Dolayısıyla Çin, Batı ile ticaretini asla tehlikeye atacak hamleler yapmaz. Yine Çin, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın çoktandır Rusya-Batı Savaşı'na dönüşmesinden istifade etmekte ve gerek iç politikasını istediği gibi dizayn etmekte gerekse de Rusya'nın "yakın çevre" olarak gördüğü Türkistan'da daha aktif bir siyaset izlemektedir. Batı da kendisi için yeni bir cephe açmamak için Çin ile herhangi bir gerginlikten kaçınmaktadır.
Rusya-Çin ilişkilerindeki önemli sorunlardan biri de Rusya'da azalan nüfus karşısında Çinlilerin özellikle Rusya'nın Sibirya bölgesine akın etmeleri, Çin'in de bu süreci ve Çin erkeklerinin Rus kadınlarıyla evlenip çocuk yapmalarını teşvik etmesidir. Uzun vadede bu gelişmenin Rusya demografisi için olumsuz neticeleri olacaktır. Kaldı ki şimdiden Çinli turistlerin fazlalığı yerli Rus turistlerin Moskova ve Petersburg'daki müze ziyaretlerini zorlaştırırken Çinli öğrencilerin fazlalığı Rusça hazırlık okuyan diğer ülke öğrencilerini sıkça buradaki eğitimlerini bırakmalarına neden olabilmektedir.
Yine yukarıda belirtildiği üzere Rusya ile Çin BM Güvenlik Konseyi'nde her ne kadar ortak hareket etseler de Çin yine ancak Rusya'ya destek vermekte, açıkça kendi inisiyatifiyle Batı'yı karşısına almamaya çalışmamaktadır. Diğer bir deyişle dünya ekonomisinde artık önemli bir paya sahip olan Çin, geliştirdiği ekonomik ağlarının bozulmaması için son derece dikkatli davranmakta, Batı ile ters düştüğü konuları ise daha çok Rusya üzerinden yürütmeye çalışmaktadır.
Tüm bu hususlar Kremlin tarafından da bilinmesine rağmen Ukrayna Savaşı, Rusya'yı daha da fazla Çin'e yakınlaştırdı. Ancak ABD de bunun farkına varmış olmalı ki Ukrayna'da barışın bir an tesis edilmesini, Rusya'nın daha fazla insan ve maddi kayıp vermemesini, Çin'in
de daha fazla güçlenmemesini istemektedir. Yine her ne kadar Rusya ile Çin bugün Batı tarih yazımına da birlikte karşı çıksalar da Rusya ile Çin de ilginç bir şekilde tarih boyunca hiçbir zaman dost olmadılar, Soğuk Savaş döneminde bile ayrıştılar ve Sosyalist cephede liderlik mücadelesi verdiler. Ancak tüm bu sorunlara rağmen Rusya ile Çin günümüzde kendi çıkarlarını da gözeterek birlikte hareket etmeye çalışmakta, "stratejik iş birliği"nden bahsetmekte, söz konusu iş birliğini ŞİÖ ve benzeri örgütler çerçevesinde pekiştirmeye çalışmaktadırlar ki gerçek Rusya-Çin birlikteliği gerçekten de özellikle Batı'nın istediği bir durum değildir.
Bu yazı, 1 Eylül 2025 tarihinde www.türkiyearastırmaları.org'da yayımlanmıştır.