RUSYA-BATI MÜNASEBETLERİNDE POLONYA
SSCB ile Polonya, Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı içerisinde yer aldı ve Batı’ya karşı blokun diğer müttefikleriyle birlikte hareket ettiler. Paktın karargâhı Moskova’da olmasına rağmen birliğin, Polonya’nın başkentinin adını taşımasının sebebi, 1955’te paktın kuruluşuna dair anlaşmanın Varşova’da imzalanmasıdır. SSCB’nin Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya’yı söz konusu birlik içerisinde tutmak için büyük paralar harcadığını da söylemek mümkündür. Bugün de buna benzer politikayı Moskova, eski SSCB cumhuriyetlerine karşı izlemektedir.
Her ne kadar Soğuk Savaş döneminde SSCB ile Polonya aynı cephede yer alsalar da iki milletin arası ne tarih boyunca ne de günümüzde hiç iyi olmadı. O kadar ki, Rusların tarih boyunca en önemli üç düşmanından biridir Lehler (diğer ikisi Almanlarla Türkler). Bunun sebebi ise bölgede Altın Orda hâkimiyeti sona erdikten ve Lehler (Polonyalılar) de Litvanya ile birleştikten sonra Ruslarla Lehler arasında bölgede başlayan hâkimiyet mücadelesidir. Çarlık Rusyası’nın XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde fetret devirleri yaşadığı dönemlerde Lehler, Moskova’ya kadar geldi, hatta şehri ele geçirdiler. Bu olay, Rusların Lehlerle ilgili olumsuz algılarının oluşmasına da sebep oldu. Yine bugünkü Ukrayna ve Beyaz Rusya toprakları için Ruslarla Lehler arasında yaşanan mücadele de bu süreçte önemli rol oynadı. XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren ise Polonya toprakları aşama aşama Rus hâkimiyeti altına alınmaya başlandı. 1918’de, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Polonya yeniden bağımsız olsa da Polonya toprakları, 1939’da SSCB ile Almanya arasında paylaştırıldı. Savaştan sonra Batı Ukrayna ve Batı Beyaz Rusya topraklarını kaybetse de Polonya, yeniden bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı.
Görüldüğü gibi tarih boyunca Ruslarla Lehler arasında çok sayıda sorun yaşandı ve bunun en önemli sebeplerinden birini de günümüz Ukrayna toprakları teşkil etti. Günümüzde “bütün savaşlar” sözde de olsa bitmiş olmasına rağmen Rusya-Polonya münasebetleri, bir türlü düzelmemektedir. Eskiden olduğu gibi taraflar arasındaki gerginliğin sebebi yine Ukrayna’dır. Ayrıca Batı da bu gerginlikten haberdar olduğu için Polonya’yı eski Sovyet coğrafyasını “demokratikleştirme” sürecinde aktif olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Her iki ülkede de yapılan anketler de Ruslarla Polonyalıların birbirine karşı yaklaşımlarını ortaya koymaktadır. Nitekim Ruslara göre Polonya, Rusların sevmediği ülkeler arasında beşinci sırada yer alırken, Polonya halkının da % 81’i Rusya’ya olumsuz yaklaşmaktadır.
Yakın tarihte Rusya ile Polonya arasındaki gerginlik özellikle Polonya’nın 1999’da NATO, 2004’te de AB üyesi olmasından, yani Polonya’nın kendisini güvene almasından sonra başladı. Polonya’nın AB üyesi olduğu dönemde Ukrayna, Turuncu Devrim yaşıyordu. Nitekim Polonya o tarihte Turuncu Devrim’i en fazla destekleyen ülkelerden biriydi. Bir dönem iki kardeş Leh ve Yaroslav Kaçinskiy’in devlet başkanı ve başbakan olduğu ülke, Ukrayna’nın “demokratikleşmesini” kendisine görev edinmişti. Ukrayna’nın batısının bir dönem Lehistan’ın sınırlı içerisinde kalması, bu bölgede yaşayan halkın Katolik ve Batı yanlısı olması, Polonya’nın siyasetini kolaylaştıran faktörlerdir. Hatta bazı uzmanlar Polonya’nın uzun vadede Ukrayna’nın bu bölümünü ilhak istediği görüşünü de savunmaktadırlar. Diğer taraftan Ukrayna’nın batısı, Ortodoks ve Rusya ile işbirliğinden yana olduğundan dolayı ülkenin parçalanmışlığı devam etmekte ve gerek küresel gerekse de bölgesel güçlerin müdahalesine yol açmaktadır. Polonya ve Rusya bu bağlamda istisna değildir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi taraflar arasında gerginlik günümüzde de devam etmekte ve Batı da Polonya’yı Rusya ile münasebetlerinde kullanmaktan çekinmemektedir. Polonya’nın Ukrayna’yı desteklemesi AB tarafından kendisine verilen bir görevdir. NATO’nun Avrupa’ya füze kalkan sistemleri yerleştirme siyasetinde de Varşova’ya önemli yer ayrılmaktadır. Bütün bu söylenenler çerçevesinde son günlerde Rusya-Polonya hattında yaşanan gelişmeler dikkat çekicidir.
Polonya Kırım olayları dolayısıyla Batı’nın Rusya’ya uyguladığı ambargoya katıldı. Ekim ayında ise Polonya yetkilileri, Rusya’ya çalışan ve devletin gizli bilgilerini Moskova’ya sızdıran iki ispiyonun yakalandığını ileri sürdüler. Bu skandaldan bir hafta sonra ise Ekim ayının sonlarında Polonya Genel Kurmay Başkanlığı, ülkenin doğusundaki askerî üslerdeki asker sayısının üç kat artırılacağını belirtti. Ancak Moskova, her iki açıklamayla fazla ilgilenmedi. Moskova’yı düşündüren asıl husus ise NATO’nun Polonya topraklarında yeni bir askerî üs açmak ve 2015’te SM-3 füze önleme teknolojileri yerleştirmek istemesi rahatsız etmektedir. Yine 2016’da NATO Zirvesi Polonya’da gerçekleşecektir. Rus uzmanlara göre bütün bu planlar, Ukrayna’daki olaylarla yakından ilgilidir. Nitekim NATO’nun yeni Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Ukrayna’daki olaylar dolayısıyla Polonya’nın savunmasının arttırılması gerektiğini dile getirmektedir.
Rusya NATO’nun bu planlarına karşı çoktan beri karşı çıkmaktadır. Hatta Rusya’ya göre NATO, görevini tamamlamış ve feshedilmelidir. NATO’nun genişlemesini de Moskova, kendisine karşı yapılan bir hamle olarak nitelendirmektedir. Çünkü Ruslara göre NATO kendisine yeni görevler (terörle mücadele vs) edinse de bunların hiçbiriyle baş edememektedir. Polonya’ya yerleştirilecek füze kalkan sistemi ve Polonya’nın kendi füzelerini üretmeye yönelik çalışmalar yürütmesi de Moskova’yı rahatsız etmektedir. Rus yetkililer, bu durumda İskender füzelerini Avrupa’nın ortasında kalan Kaliningrad iline yerleştirileceğini dile getirmektedirler. Ukrayna’daki olaylar ve Polonya ile münasebetler ve genel olarak dünyanın dört bir tarafında yaşanan olaylar ve önemli ülkelerin bunlara yaklaşımları bize bir kez daha Soğuk Savaş’ın yeniden alevlendiğini göstermektedir. Ancak bu kez bazı aktörlerin taraf değiştirdiğini, hatta Polonya örneğinde olduğu gibi bazı ülkelerin NATO’nun Rusya politikasında en aktif oyunculardan biri hâline geldiğini görüyoruz. Bu mücadele bütün taraflara çok yönlü zarar vermektedir. Ancak bütün bu olaylardan en fazla zarar görenler, Ukrayna olayında da görüldüğü gibi uğruna mücadele edilen ülkeler olmaktadır.