ORTA DOĞU SİLAH PAZARINDA RUSYA’NIN PAYI

Silah satışı konusunda görüşmediğimiz neredeyse tek bir Arap ülkesi kalmamıştır. (Anatoliy İsaykin, Rosoboroneksport Şirketinin Müdürü) Orta Doğu bölgesi, SSCB’nin etkili olduğu ve Kremlin’in bölgeye çeşitli alanlarda önemli yatırımlarda bulunduğu coğrafyalardan biriydi. SSCB’nin yıkılışından sonra ana mirasçısı olan Rusya Federasyonu, siyasi ve iktisadî buhran yaşadığından SSCB’nin Orta Doğu’daki varlığını devam ettirememişti. Moskova’nın bölgeye tekrar dönüşü, uzun süre almıştı. Rusya’nın bölgeye yönelik ekonomik yatırımları, daha SSCB döneminden kalan bölge ülkelerinin borçlarını silmesi, enerji ve askerî alanlarda ortaya attığı projeler, özellikle Batı baskısıyla karşı karşıya kalan rejimlere destek vermesi vs., Kremlin’in bölgede eski gücüne ulaşma konusunda önemli katkıda bulunsa da Orta Doğu’da yaşanan Arap Baharı, Rusya’nın bölgedeki her geçen gün artan varlığına zarar vermiştir. Kremlin, mevcut iktidarları desteklediğinden (Rus yetkililere göre dışarıdan yapılan askerî müdahalelere karşı çıktığından) dolayı yeni iktidarlar, Rusya ile olan münasebetleri ve geliştirdikleri projeleri gözden geçirmişlerdir. Bu süreçte özellikle Rusya’nın bölgeye yönelik askerî teknolojiler ihracatı zarar görmüştür. Arap Baharı’nın yanı sıra Irak’a yapılan askerî müdahale ile İran’a uygulanan ambargo da Rus silahlarının bölgeye ihracatının azalmasına ve buna bağlı olarak Rusya’nın bölgedeki varlığının zayıflamasına neden olmuştur. Rusya’nın Dünya Silah Pazarındaki Payı On yıllarca süren Soğuk Savaş’ın önemli kollarından birini silah üretimi ve ihracatı oluşturuyordu. Hatta SSCB’nin yıkılışının nedenlerinden biri olarak Kremlin’in silahlanmaya ayırdığı bütçe gösterilmektedir. SSCB’nin yıkılışından sonra Rusya’da askerî teknoloji üretimi ve ihracatı azalmış, ancak Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte askerî teknolojiler, yeniden önemli ihracat kalemi hâline gelmiştir. 2001’de Rusya’nın silah ihracatı 3.7 milyar dolarken, bu rakam 2005’te 6.1 milyar dolar, 2009’da 8.5 milyar dolar, 2012’de 15.2 milyar dolar seviyesine çıkmıştır. 2013 yılının ilk beş ayında ise Rusya 6.5 milyar dolar değerinde silah satışı gerçekleştirmiştir. Yıl sonuna kadar bu rakamın 15 milyar doları aşacağı öngörülmektedir. Enerji kaynakları ile silah satışından elde edilen gelirler, Rusya Federasyonu’nun en önemli gelir kaynağını oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla silah satışı, Rus ekonomisi açısından hayatî önem taşıyan ihracat kalemi olduğu gibi Rusya’nın uluslararası arenadaki varlığı ve gücünü de arttırmaktadır. 2012 yılında “Rosoboroneksport” (Rus Savunma Teknolojileri İhracatı) adlı Rus şirketi, 60 ülkeye silah teknolojileri satmıştır. İhraç edilen silah teknolojilerinin türü gittikçe çeşitlendirilmektedir. 2012 yılında ihraç edilen askerî teknolojilerin yüzde 37’si havacılık teknolojileri, yüzde 27’si kara kuvvetlerince kullanılan teknolojiler, yüzde 18’i askerî deniz teknolojileri ve yüzde 15’i hava savunma teknolojileriydi. Yakın zamana kadar Rusya’dan en fazla askerî teknolojiler satın alanların başında Hindistan ile Çin geliyordu. Bu ülkelere Rus silahlarının yaklaşık yüzde 50’i ihraç ediliyordu. Hindistan, hâlâ ithal ettiği silahların yüzde 72’sini, Rusya’dan almaktadır. Bununla birlikte Çin’in Rus silahlarına ilgisi gittikçe azalmaktadır. 1992-2009 yılları arasında Rus silahlarını en fazla alan ülkelerin başında Çin gelirken, 2012’de Çin, ilk beş ülke arasında yer almamıştır. Bunun en önemli nedeni, Çin’in özellikle Rus teknolojilerini örnek alarak (taklit ederek) kendi silahlarını üretime, hatta ihracatına başlamasıdır. Adı geçen iki ülkenin yanı sıra İran, Irak, Suriye, Cezayir, Venezuela, Malezya, Vietnam ve Endonezya gibi ülkeler de Rus silahlarını satın alan ülkelerin başında gelmektedirler. Tablo 1: 1992-2009 Yıllarında Rus Silahlarını En Fazla İthal Eden Ülkeler Sıra No: Ülke Milyar Dolar 1 Çin 28.15 2 Hindistan 18.81 3 Cezayir 4.71 4 İran 3.38 5 Venezuela 2.05 6 Malezya 1.97 7 Vietnam 1.88 8 Birleşik Arap Emirlikleri 1.14 9 Yemen 1.12 10 Macaristan 1.11 11 Yunanistan 1.06 12 Kazakistan 0.85 Her ne kadar son dönemde Rusya silah satışı konusunda büyük bir atağa geçse de, toplam silah pazarına bakıldığında Rusya’nın özellikle İran ve Suriye’ye silah satmasına karşı çıkan ABD’nin liderliğinin devam ettiği görülmektedir. ABD’nin dünya silah pazarındaki payı yaklaşık yüzde 35 oranındadır (bu rakamlar değişmekte ve farklı kurumların istatistikî bilgilerine göre farklılık arz etmektedirler). Dünya silah pazarında yaklaşık yüzde 20-25 oranına sahip olan Rusya’nın bu sıralamada geri kalmasının en önemli nedeni ise yalnızca gelişmekte olan ülkelere silah satabilme imkânına sahip olmasıdır. Zirâ, geriye kalan ülkeler NATO üyesi olup, askerî alanda Rusya ile işbirliğine kapalıdırlar. Rusya’nın silah satışı konusunda ABD’nin gerisinde kalmasının bir başka önemli nedeni de dışarıdan yapılan askerî müdahaleler sonucunda iktidarların değiştiği ülkelerin, Rusya ile yürüttükleri işbirliğini gözden geçirmeleri ve projelerin bir kısmını askıya almalarıdır. Aşağıda vereceğimiz örneklerden görüleceği gibi bu ülkelerdeki yeni iktidarlar, ABD tarafından desteklendiği için Rus silahları yerine Amerikan silahlarını tercih etmeye başlamaktadırlar. Dünya silah pazarında eskiden beri Rusya-ABD rekabeti yaşanmaktadır. Soğuk Savaş döneminde her iki tarafın da müşterilerini ideolojiler belirlerken, günümüzde Rusya ile ABD’nin müşteri profilleri değişmekte, ülkeler birbirlerinin ortaklarını kendi taraflarına çekmekten çekinmemektedirler. Örneğin, eskiden ABD’nin pazarı olarak sayılan Latin Amerika ülkeleri özellikle son yıllarda Rus silahlarına ilgi duymaya başlamışlardır. SSCB’nin bu alandaki alıcısı olan bazı Orta Doğu ülkeleri ise ya Amerikan silahlarına yönelmekte, ya da Rusya, bu ülkelere uygulanan silah ambargosu yüzünden daha önce yaptığı anlaşmaları iptal etmek zorunda kalmaktadır. Son iki yılda Rusya; İran ve Libya silah pazarlarını neredeyse tamamen elden çıkarmış, Suriye’ye yapılması planlanan teslimatların bir kısmı gerçekleşememiştir. Suudi Arabistan, son anda Rusya’dan silah alımından vazgeçmiştir. Ancak buna rağmen 2012’de Rusya’nın silah ihracatı, 2011 ile kıyasla artmış ve SSCB’nin yıkılışından itibaren rekor seviyeye çıkmıştır. Bunun sebeplerini şöyle özetleyebiliriz: Rus silah ve askerî teknolojilerin rekabet edebilir hâle gelmesi ve çeşitlendirilmesi; Rusya’nın yeni pazar arayışını aktif bir şekilde sürdürmesi ve bu meseleye eskisi gibi siyasi ve ideolojik yaklaşmaması; aşağıda Ürdün örneğinde de görüleceği gibi silahların bir kısmının ithalatçı ülkede ortak üretime başlanması; silah alımı için ülkelere krediler verilmesi veya Irak örneğinde olduğu gibi eskiden kalan ve ödenmesi konusunda artık ümit olmayan borçların silinmesi veya yeniden yapılandırılması karşılığında silah alım anlaşmalarının yapılması vs. Tablo No. 2: Bazı Rus Askerî Teknolojileri ve Bunları İthal Eden Ülkeler Su-30 Avcı-bombardımanı Yak 130 Askerî Eğitim Uçağı Mily Helikopteri Hava Savunma Kompleksi Cezayir Cezayir Brezilya Cezayir Vietnam Libya Venezuela Vietnam Hindistan Hindistan Kıbrıs Endonezya Çek Cumhuriyeti Çin Çin Suriye Birleşik Arap Emirlikleri İran Her ne kadar son dönemde Rusya, birkaç önemli müşterisini (özellikle Orta Doğu’da) kaybetse de hayata geçirilen yeni politikalar neticesinde yeni pazarlar keşfetmekte ve dünya silah pazarında önemli pay sahibi olmaya devam etmektedir. Nitekim 2012 yılında dünyanın en büyük silah üreten şirketlerinden biri olan Rosoboroneksport adlı Rus şirketi, yurtdışından 1877 başvuru almış ve yapılan değerlendirmeler neticesinde 1309 anlaşma imzalanmıştır. Bu kontratlar sayesinde Rusya, Latin Amerika (Venezuela, Brezilya, Arjantin, Bolivya, Meksika vs) silah pazarındaki konumunu pekiştirmiş, Afrika’da (Uganda, Angola, Gana, Güney Afrika Cumhuriyeti) yeni pazarlar elde etmiş, Orta Asya ve Kafkasya cumhuriyetleri ile bu alandaki işbirliğini arttırmış (Rus silah ihracatının yüzde 15’i BDT ülkelerine düşmektedir), Asya ve Uzak Doğu’da yeni pazarlar keşfetme konusunda önemli başarılar elde etmiştir (Moğolistan, silah siparişinde bulunmuştur). 2012 yılında Rusya; Umman, Gana, Tanzanya gibi yeni ülkelere silah ihracatını başlatmıştır. Yine yaklaşık on ülkede Rus Kalaşnikov silahlarını üretecek silah fabrikaların açılması planlanmaktadır. Bütün bunların yanı sıra Sovyetlerden kalan teknolojileri bakım, tamir ve yenileme işinden de Rusya önemli gelirler elde etmekte ve bu sayede askerî alanda işbirliği içerisinde olduğu coğrafyalar genişlemektedir. Dolayısıyla Rusya, dünyanın dört bir tarafına kendi silahlarını ihraç etmektedir. Rus silahlarının ilgi gördüğü coğrafyalardan biri de hiç şüphesiz Orta Doğu ile Kuzey Afrika’dır. Ancak buralarda son dönemde yaşanan gelişmeler, Rusya’nın bölge ülkeleriyle askerî alanda geliştirdiği işbirliğine zarar vermiştir. Rusya’nın Önemli Silah Pazarı: Orta Doğu Ve Kuzey Afrika Siyasi anlamda Kuzey Afrika’yı da içine alan Orta Doğu bölgesi, Rus dış politikasında hep önemli bir yere sahip olmuştur. SSCB sonrası Rusya’nın Orta Doğu politikasının amaçları, bölgede kendi etkisini artırmanın yanı sıra, bölgedeki ABD etkisini kırmak, bölge ülkelerine sattığı askerî teknolojiden gelir elde etmek, dünya enerji piyasalarına hâkim olmak ve özellikle arabulucu diplomasisi sayesinde Rusya’nın dünyada tekrar söz sahibi olduğunu göstermek şeklinde özetlenebilir. Askerî teknolojiler ihracatı, hiç şüphesiz bu amaçların en önemlilerinden biridir. 2012 yılında yapılan 15.2 milyar dolarlık silah ihracatının yüzde 23’ü Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerine yapılmıştır. Bu rakamın hiç de küçümsenmeyecek bir rakam olduğunu ve dolayısıyla da bu bölgenin Rusya’nın önemli silah pazarı olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte Rusya’nın 2012’de silah ihracatı ve özellikle de Orta Doğu’ya düşen payı, daha yüksek olabilirdi. Yukarıda da belirtildiği gibi, Orta Doğu’da son dönemde yaşanan gelişmeler, Rusya’nın bölgeye silah ihracatını olumsuz etkilemiştir. Rusya’nın kayba uğradığı ülkelerin başında İran, Libya ve Suriye gelmektedir. Arap Baharı sonucunda değişen iktidarlar (Libya örneği), İran ve Suriye’ye uygulanan silah ambargoları ve Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi ABD’nin Rusya’yı bölgenin bazı ülkelerdeki silah pazarından çıkartması gibi gelişmeler, Rusya’nın orta vadede yaklaşık 30 milyar dolar zarara uğratmıştır. Bu rakam Rusya’nın yaklaşık iki yıllık silah ihracatının karşılığıdır. Buna benzer kayıpları Kremlin, bu bölgede enerji ve ekonomi alanlarında da vermektedir. Uğradığı bu zarara rağmen Moskova, mevcut iktidarları desteklemeyi ve dışarıdan yapılacak askerî müdahalelere karşı çıkmayı öngören Orta Doğu siyasetinde değişikliğe gitmemekte, silah ihracatı konusunda da bir taraftan yeni pazar arayışında bulunurken, diğer taraftan sadık müşterilerine yeni silahlar pazarlamaya çalışmaktadır. Rusya’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki Ortakları, Geliştirilen Projeler ve Sorunlar a) Suriye Suriye, Rusya’nın Orta Doğu’daki en önemli dayanağı konumundadır. İki ülke arasında siyasi, askerî, iktisadî, enerji vs. alanlarında geliştirilen işbirliği, Rusya’nın Beşir Esad rejimini uluslararası arenada desteklemesinin nedenlerinden biridir. Suriye, aynı zamanda bölgede Rusya’nın en önemli silah müşterisidir. Yalnızca 2005-2010 yılları arasında Moskova, Suriye’ye 2,5-3 milyar dolar değerinde silah ihraç etmiştir. 2011 yılında Moskova, Suriye’ye 1 milyar dolarlık ağır teknolojiler satmış ve 4 milyar dolar da diğer kontratlardan elde etmiştir. Bugüne kadar Moskova, Suriye’ye 18 adet “BUK-M2E” adlı otomatik güdümlü orta menzilli uçaksavar (çok düşük irtifada uçakları vurabilen uçaksavar), 36 adet Pantsyr-S1 adlı radar güdümlü füze (bombalama mesafesinden daha yüksekte uçan uçakları 12 mil uzaklığa kadar vurabilen füze), sahilden 180 mil uzaklıktaki gemileri hedef alabilen 2 adet Bastion adlı füze, MİG-29S av-bombardıman uçakları, Mİ-17 ve Mİ-24 askerî helikopterler, İgla-1 adlı daha SSCB döneminde üretilen ve bir personel tarafından omuzdan atılan ısı güdümlü portatif bir alçak irtifa hava savunma sistemi (NATO kod adı SA-18 Grouse’dir. Amerikan yapımı FIM-92 Stinger sisteminin Doğu Bloku’ndaki karşılığıdır) satmıştır. Yine ABD ve İsrail’in baskısına rağmen Kremlin, Suriye’ye S-300 füzelerini de teslim etmiştir. S-300 füzelerinin satışı ile ilgili anlaşma daha 2010 yılında imzalanmış ve uluslararası baskıya rağmen Kremlin, söz konusu anlaşmayı hayata geçirme konusunda kararlı davranmıştır. Rus askerî ve diplomatik kaynaklara göre S-300 füzeleri, Suriye’de Esad rejimini destekleyen Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere yerleştirilmiştir. Muhtemelen de füzeler, Suriye’ye iç savaşın başlamasından hemen sonra ulaştırılmıştır. Nitekim son bir yıldır birçok kez Rus askerî deniz filoları Tartus Limanı’na uğramışlardır. S-300 füzelerinin Suriye’ye teslim edilmiş olması, Suriye Silahlı Kuvvetleri’nde Rus askerî uzmanların bulunduğuna dair ipuçları vermektedir. Ayrıca Suriyeli uzmanların bu konuda eğitildiklerine dair de bilgiler mevcuttur. Adı geçen silahların yanı sıra dizel motorlu yeraltı denizaltıları, üçüncü nesil ana muharebe tankı, su üstündeki askerî gemiler ve diğer askerî teknolojilerin satışı ve 24 adet MİG-29 ve 36 adet YAK-130 av-bombardıman uçağının teslimatı söz konusuyken Suriye’deki olaylar ve Batı’nın ulaşım yollarını bloke etmesi, buna engel olmuştur. Rus uzmanlar, hayata geçirilememiş bu projelerin 3.5 milyar dolar değerinde olduğunu ileri sürmektedirler. Suriye örneğinde de görüldüğü gibi “Arap Baharı” olarak adlandırılan Orta Doğu’daki olaylar, Rusya’nın Orta Doğu’daki silah pazarına büyük zarar vermiştir. Suriye’deki olaylar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, orta vadede Rusya’nın Suriye’ye satacağı silahların miktarında en iyi ihtimalde azalma olacağı, en kötü ihtimalde ise tamamen kesileceğini söyleyebiliriz. Suriye’de iktidar değiştiği takdirde yeni iktidarın Rusya ile yürütülen bütün projelerin gözden geçirileceği şüphe uyandırmamaktadır. Nitekim şimdiden muhalif liderler, böyle bir vaatte bulunmaktadırlar. Beşir Esad iktidarda kaldığı takdirde ise yine de büyük bir ekonomik zarara uğrayan Suriye’nin eskiden olduğu gibi büyük miktarda Rus silahlarını alması mümkün görülmemektedir. Suriye ile askerî alanda geliştirilen işbirliği ile ilgili Kremlin’i kaygılandıran iki önemli husus daha mevcuttur. Bunlardan ilki, Rusya’nın Suriye’ye sattığı silahların yabancı istihbarat güçlerin eline geçme ihtimalinin olmasıdır. Böyle bir gelişme, hiç şüphesiz Rusya’nın kendi güvenliği açısından istenilen bir durum değildir. Nitekim Rusya, silahlarını, üçüncü ülkelere verilemeyeceği şartı ile satmaktadır. Kremlin’i kaygılandıran ikinci husus ise Suriye’deki Tartus deniz üssünün geleceğidir. Bilindiği gibi Tartus şehri, Soğuk Savaş sırasında Ruslar tarafından bir ikmal ve bakım üssü olarak kullanılmıştır. Her ne kadar bugün bu üs Ruslara ait olmasa da, Rus gemileri çok rahat bir şekilde bu limana yaklaşabilmekte ve Orta Doğu, Afrika, Basra Körfezi’nde görev yapan Rus gemilerinin her türlü ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu merkez, Rusya için yüzen rıhtım, kışlalar, atölyelerden oluşan ve stratejik önem arz eden bir üs konumundadır. Süveyş Kanalı ile Libya sınırının yakınlığı da üssün önemini arttırmaktadır. Kaldı ki, Arap Baharı başlamadan önce Rusya’nın burada kalıcı bir üs kurma planları yaptığı ve bu konuda Beşir Esad ile anlaştığı da bilinmektedir. Dolayısıyla Esad rejimi gittiği takdirde Rusya’nın en büyük kaybı, hiç şüphesiz Akdeniz’deki tek dayanağı olan bu liman olacaktır. Bu husus yalnızca maddî değil, Rusya’nın bölgedeki jeopolitik varlığına da büyük zarar verecektir. b) Libya Suriye’deki rejim değişikliğinin Rusya’yı ne tür kayıplara uğratacağını kestirmek için Rusya-Libya münasebetlerine bakmak yeterli olacaktır. Arap Baharı öncesinde Rusya, enerji, demiryolu ulaşımı ve askerî teknolojiler alanlarında Libya ile önemli anlaşmalar imzalamıştı. 2008’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Libya ziyareti sırasında Rusya, Libya’nın kendisine olan 4.5 milyar dolarlık borcu silmiş, bunun karşılığında da Libya, Rusya’dan 4 milyar dolar değerinde silah alacağını vaat etmişti. Buna göre Rusya, 2010-2011 yıllarında daha SSCB zamanında Libya’ya satılan askerî teknolojileri (onlarca A-125 Peçora uçaksavar, yüzlerce T-72 tank ve devriye gemileri) modernleştirecek, 12 adet SU-35 avcı-bombardımanı, S-300 füzeleri, T-90S tankları, Ka-52, Ka-28, Mi-17 ve Mi-35 M askerî helikopterlerinin satışı gündeme alınacaktı. Ancak Arap Baharı ve Libya’daki iktidar değişikliği, Rusya’nın Libya’daki varlığına zarar vermiştir. Rusya Demir Yolları Şirketi Libya’daki projelerin iptali yüzünden 3.5 milyar dolarlık zarara uğrarken, Gazprom ve Tatneft gibi Rus enerji şirketlerinin Libya’daki projeleri askıya alınmıştır. Askerî alandaki işbirliğinin iptali ise Rusya’yı 4 milyar dolarlık gelirden mahrum bırakmıştır. Vladimir Putin’in Libya ziyareti sırasında imzalanan anlaşma hayata geçseydi şüphesiz Moskova, Libya’nın silah pazarını elde etme konusunda önemli adım atmış olacaktı. Libya’ya eskiden uygulanan ambargonun kalkmasından Putin’in 2008’deki Libya ziyaretine kadar ise Rusya, Libya’ya yalnızca Kalaşnikov silahı ile Rubej adlı füze sistemi ihraç etmişti. Rus uzmanlarına göre Kaddafi, Rusya’dan silah alımı konusunda yavaş davranmasıydı Kaddafi’nin mağlubiyeti bu kadar kolay olmayabilirdi. Libya’dan sonra Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçraması, bazı Rus yetkili ve uzmanların Arap Baharı’nın hedefinde Orta Doğu’daki “Rus varlığı” olduğuna dair yorumların yapılmasına da neden olmuştur. c) İran Rus yetkililerin Esad rejimini ısrarla savunmasının bir başka nedeni de Rus kamu oyununda Suriye’den sonra sıranın İran’a geleceğine, hatta ardından da Kafkasya’ya sıçrayacağına dair düşüncenin hâkim olmasıdır. İran’ın nükleer enerji alanındaki çalışmaları dolayısıyla bu ülkeyi uluslararası arenada destekleyen nadir ülkelerden biri Rusya olmasına rağmen Rusya-İran münasebetleri, hep inişli çıkışlı seyir izlemiştir. İran’ın Çeçenistan meselesine verdiği destek ve Kafkasya’da aktif siyaset izleme çabası, Rusya’yı rahatsız etse de İran’daki nükleer santralin inşaatını Ruslar gerçekleştirmiş, taraflar arasında sıkı ticarî münasebetler geliştirilmiş ve İran, Rusya’nın bölgedeki önemli silah müşterilerinden biri olmuştur. İran’ın ödemeleri geciktirmesi, 5+1 Grubu görüşmeleri çerçevesinde Batı karşıtı sert açıklamalarda bulunarak Rusya’yı Batı ülkeleri karşısında zor durumda bırakması gibi hususlar da iki ülke arasında gelişen çok yönlü işbirliğine fazla zarar vermemiştir. İran, eskiden beri Rus silahlarını ithal eden ülkelerden biridir. İran-Irak Savaşı (1980-1988) sırasında başlangıçta Irak’ı destekleyen Moskova, 1987 yılında ani bir karar ile İran’dan yana tavır almış ve 1989 yılında taraflar MİG-29 ve Su-24 olmak üzere Rus askerî teknolojisinin İran’a satışı konusunda anlaşmaya varmışlardır. 1990’lı yıllardan itibaren İran’ın Rus askerî teknolojisine olan bağımlılığı artmış, Rus silahlarının ithali konusunda taraflar arasında yeni anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmalar çerçevesinde Rusya, 2005 yılının sonunda İran’a 700 milyon dolar değerinde 29 adet Tor-M 1 adlı füze radar sistemleri gibi savunma niteliği taşıyan teknolojiler teslim etmiştir. Beşinci nesil sistemi olarak kabul edilen Tor-M 1 füzeleri, her türlü uçak, helikopter, kanatlı füzeleri vurabilen bir teknolojidir. Bu füzeler teslim edildikten sonra, 2007 yılında, taraflar S-300 füzelerinin satışı konusunda anlaşmaya varmışlardır. Ancak Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a silah satışı ile ilgili alınan ambargo kararı ve Batı baskısı sonucunda Haziran 2009’da 800 milyon dolar değerindeki beş adet S-300 füze-radar sisteminin teslimatını iptal etmiştir. Bunun üzerine Nisan 2011’de İran, konuyu Cenevre’deki Tahkim Mahkemesi’ne götürmüş ve Rusya’nın kendisine 4 milyar dolar tazminat ödemesini talep etmiştir. İranlı yetkililere göre S-300 füzeleri, savunma teknolojilerine dâhil olmakta, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a silah satışı ile ilgili alınan ambargo kararı ise savunma teknolojileri için geçerli değildir. Bu görüşü aslında bazı Rus yetkililerle uzmanlar da kabul etmekte ve S-300 füzeleri ile diğer askerî teknolojileri İran’a teslim etmekten vazgeçen dönemin Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev’i eleştirmektedirler. Tahkim Mahkemesi, Rusya aleyhine karar verdiği takdirde Rusya satış iptalinden dolayı uğradığı kayıptan daha büyük zarara uğrayacaktır. İran, uzun vadede şüphesiz Rus silahları için önemli bir pazar olabilir. Moskova’da faaliyet gösteren Dünya Silah Ticareti Araştırmaları Merkezi Başkanı İgor Korotçenko, İran’ın önümüzdeki dönemde Rusya’dan 11-13 milyar dolarlık silah almaya hazır olduğunu ileri sürmüştür. Ancak bunun için İran’a askerî müdahalenin yapılmaması ve ambargoların kaldırılması gerekmektedir. Nitekim Rus yetkililer, her iki konuda da aktif siyaset izlemekte ve bölgedeki dengeleri kendi lehlerine çevirmek için çaba sarf etmektedirler. Diğer taraftan söz konusu gelişmeler yaşanmadan da Rusya’nın İran’a silah satışını yeniden başlatma ihtimali mevcuttur. Moskova, Orta Doğu’daki pazarlarını kaybetmeye devam ettiği, İran da Rusya’dan silah alma konusunda kararlı davrandığı takdirde Dmitriy Medvedev’den özellikle Orta Doğu’daki gelişmeler karşısında daha sert bir tutum sergilenmesi gerektiğini düşünen Vladimir Putin’in BM’nin ambargo kararının savunma niteliğindeki Rus askerî teknolojilerini kapsamadığını ileri süren uzmanların görüşüne katılması ve İran’a silah satışını yeniden başlatması, ihtimal dâhilindedir. d) Irak Eskiden beri Moskova’nın bölgedeki önemli ortaklarından biri de Irak’dır. Ancak ABD’nin ikinci kez Irak’a müdahalede bulunması ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, Moskova’nın Irak’taki varlığına tamamen son vermiştir. Ekonomik açıdan da Rusya büyük kayıplara uğramıştır. Nitekim sadece 1997-2006 yılları arasında Moskova, Irak’ın borçlarından 40 milyar dolarlık bir bölümünü silmek zorunda kalmıştır. Söz konusu borcun silinmesine, Rusya’nın Irak’ta bütün tarafları devamlı barışa çağırmasına ve ülkenin istikrara kavuşması için arabulucu olmaya hazır olduğunu ileri sürmesine rağmen, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, uzun süre boyunca Rusya’yı ülkesine dostane olmayan politika izlemekle suçlamıştır. Ancak zamanla Rusya-Irak münasebetleri iyileşmiş, Rusya ile özellikle enerji alanında işbirliğine gidilmiştir. Son aylarda ise Rusya-Irak münasebetlerinin gündemine silah satışı konusu da eklenmiştir. Irak Başbakanı Nuri el-Malikî’nin Ekim 2012’de yaptığı Moskova ziyaretinde imzalanan anlaşmaya göre Moskova, Bağdat’a 30 adet gece ve tüm iklim şartlarında uçuş yapabilen 30 adet Mil Mi-28NE savaş helikopteri ve 50 adet Pantsyr-S1 adlı kısa menzilli hava savunma füzeleri satacaktır. Bu anlaşmanın değeri 4.2 milyar dolardır. Konuyla ilgili Irak’ta soruşturmanın başlatıldığı, hatta anlaşmanın iptal edilebileceği öne sürülse de anlaşmanın hayata geçeceği kesinleşmiş ve böylece Irak, 2012 yılında Rusya’nın en büyük müşterisi olmuştur. Irak yönetimi ile Rusya enerji alanında da büyük projeler üzerinde çalışmaktadır. Bu süreci, Rusya’nın Irak’a dönüşünün başlangıcı olarak da nitelendirmek mümkündür. Irak’ın yeniden Rus silahlarına yönelmesi, Rusya’nın diğer ülkelerde uğradığı zararı kısmen de olsa telafi edecek ve en önemlisi belki iktidarların değiştiği diğer ülkelerin yönetimleri için de emsal teşkil edecektir. e) Cezayir Cezayir, gerek Soğuk Savaş döneminde gerekse günümüzde Moskova’nın en önemli silah müşterilerinden biridir. Yalnızca 2005-2006 yıllarında Cezayir, Rusya’dan 7.5 milyar dolar değerinde silah satın almıştır. Gerçi bunun karşılığında Rusya, bu ülkenin kendisine olan 4.7 milyar dolarlık borcunu silmek zorunda kalmıştır. Bu uygulamayla Rusya, Sovyetlerden kendisine “miras kalan” silah pazarlarını elinde tutmaya çalışmaktadır. Bu politikanın sonuç verdiğini de söyleyebiliriz. 2011’de Rusya’nın silah ihracatının yüzde 15’i bu ülkeye gerçekleşmiştir. Son yıllarda Cezayir her ne kadar silah ithal ettiği ülkeleri çeşitlendirmeye çalışsa da Rusya ile bu alandaki işbirliği artmaktadır. Cezayir, dünyadaki önemli silah ithalatçılarından biri olduğundan dolayı (Cezayir 2005-2010 yılları arasında satılan toplam askerî teknolojilerin yüzde 3’ünü satın almıştır), Rusya, bu ülkeyle işbirliğinin geliştirilmesine büyük önem vermektedir. Cezayir yönetiminin askerî harcamalarını artırmasına neden olan gelişmelerden biri, Arap Baharı’dır. Sonbahar 2011’de Rusya ile Cezayir, 120 adet T-90 tanklarının alım satımı konusunda anlaşmaya varmışlardır. Bu anlaşmanın değeri, yaklaşık 500 milyon dolardır. 2010 yılında da Rusya, Cezayir’e aynı tanktan 185 adet teslim etmişti. Rusya, Cezayir’e ayrıca Pantsyr S-1 adlı uçaksavar sistemi, SU-30 MK2 ve SU-30 MKA adlı avcı uçakları, Yak-130 askerî eğitim helikopterleri, Mİ-24 A helikopterleri, su altı dizel denizaltıları vs. satmıştır. Cezayir’in silah alım sürecinde dikkat ettiği hususlardan biri de aldığı teknolojilerin, en yeni ve en modern teknolojiler olmasıdır. Bu kaideyi yerine getirmek için Cezayir, özellikle son dönemde Rusya’nın yanı sıra başka ülkelerden de askerî teknoloji ithalatı başlatmıştır. Bu husus Rusya’nın Cezayir’in silah pazarındaki payının azalmasına neden olsa da Rusya’ya bu pazarı tamamen kaybettirmeyecektir. Bu güne kadar Rusya’dan alınan teknolojiler o kadar fazladır ki, bunların bakımı, modernizasyonu, parçaların temini vs. Rusya olmadan gerçekleşemeyecektir. Rusya’nın askerî teknolojilerini devamlı yenilemesi ve satış sürecinde çeşitli kolaylıklar sağlaması da Cezayir gibi ülkelerin, Rusya ile işbirliğine devam ettirmelerini sağlayacaktır. f) Rusya’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki Diğer Müşterileri Yukarıda adı geçen ülkelerin yanı sıra Rusya, bölgenin diğer ülkeleriyle de askerî münasebetler geliştirmektedir. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Yemen gibi ülkeler Rus silahlarını satın alan ülkelerdir. Mısır, Arap Baharı’nın gerçekleştiği ve Rusya ile arasının bozulmadığı nadir ülkelerden biridir. Bunun sebebi de şüphesiz Rusya’nın başlangıçta Orta Doğu’daki gelişmelere ve iktidar değişikliklerine sessiz kalmasıdır. Nitekim, Mısır’da iktidar değişiminden hemen sonra karşılıklı ziyaretler gerçekleşmiş, silah alım-satımı da dâhil olmak üzere taraflar arasında çok sayıda anlaşma yapılmıştır. Mısır’daki olaylardan hemen sonra Moskova, bu ülkeye Amerikan yapımı M-109 yönetilebilir obüs topları için 155 milimetrelik mermi satmaya çalışmış ve bu süreçte ABD ile rekabet yaşamıştır. Mısır’ın silah pazarına sahip olabilmek için Rus yetkililer, önemli fiyat indirimine de gitmişlerdir. Buna benzer teklifleri Cezayir, Tunus ve Yemen’e de yapmışlardır. Ancak mermi satışında son anda sorun yaşanmış ve Mısır yetkilileri, söz konusu kontratı iptal etmişlerdir. Kontratın iptalinin resmî sebebi ise Mısır yetkililerinin ABD’den aldıkları söz konusu teknoloji ile ilgili evrakları Rus tarafına vermeyi kabul etmemeleri (ABD’nin yasakladığını ileri sürmektedirler) ve bundan dolayı Rusya’nın da teslimat tarihini dokuz kez değiştirmesi gösterilmiştir. Bununla birlikte ABD’nin baskısının da Mısırlı yetkililerin bu kararı almasında etkili olduğunu tahmin etmek mümkündür. Kontratın değeri, 20 milyon dolarken, Rus tarafının kaybı üretime başlandığı için yaklaşık 100 milyon dolar olarak hesaplanmaktadır. Söz konusu kontrat iptal edilse de orta vadede Rusya ile Mısır arasında silah alım-satımı konusunda işbirliğinin gelişebileceğini tahmin edebiliriz. Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursî, Nisan 2013’te gerçekleştirdiği Rusya ziyaretinde Rusya’dan kredi talebinde bulunmuştur. Moskova’nın bunun karşılığında Mısır’ın silah pazarına girme imkânı tanınmasını istemiş olması kuvvetle muhtemeldir. Irak olayında görüldüğü gibi yeni iktidarların başa geldiği ülkeler de ABD baskısına rağmen Moskova ile işbirliği geliştirme konusunda isteklidirler. Bu bağlamda Irak ve Mısır’ın yanı sıra Libya’nın da önümüzdeki dönemde yeniden Rus silahlarına ilgi duymaya başlaması şaşırtıcı olmayacaktır. Rusya’nın bölgeye yönelik silah satış politikasının en başarılı adımlarının başında Ürdün ile geliştirdiği işbirliği gelmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Rusya silah satış siyasetinde yeni stratejiler üretmektedir. Bu stratejilerden biri, Rusya’nın bu alanda işbirliği yaptığı ülkelerde silah üretimi yapan fabrikalar açmasıdır. Bunun en son örneğini Haziran 2013’te Ürdün’ün başkenti Amman’ın 20 kilometre kuzeydoğusunda açılan Rus RPG-32 bombaatar üretimini yapan bir fabrika oluşturmaktadır. RPG-32 bombaatarı, dünyada tank teknolojilerinden gelen her tehlikeye karşı koyabilen bir silah teknolojisidir. Bombaatarın bazı parçaları ise Rusya’da üretilecektir. Söz konusu projenin dışında da Ürdün, Rus silahları satın almaktadır. Yalnızca 2013 yılının ilk beş ayında Moskova, Ürdün’e 40 milyon dolar değerinde silah satışı gerçekleştirmiştir. Ürdün’ün yanı sıra Yemen de yeniden Rus askerî teknolojilerine ilgi duymaya başlamıştır. Yemen Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur el-Hadî’nin Moskova’daki Genelkurmay Akademisi’nde eğitim görmüş olması, taraflar arasında askerî alanda işbirliğinin geliştirilmesini kolaylaştıracaktır. Yemen, günümüzde daha önce Rusya’dan aldığı 1976’da üretimi başlayan BTR-80 adlı Sovyet yapımı personel taşıyıcıları için motor, avcı silahları ve mühimmat satın almak istemektedir. Bundan başka Yemen yetkilileri, BTR-60 adlı personel taşıyıcıları, BRDM-2 adlı askerî istihbarat araçları, MİG-20, İL-76 ve AN-26 gibi uçaklar ve Yemen Silahlı Kuvvetleri’nde bulunan Sovyet/Rus yapımı diğer bütün teknolojilerin bakımının yapılmasını da arzu etmektedirler. Görüldüğü gibi Yemen, eskiden çok sayıda Sovyet/Rus yapımı askerî teknoloji ithal etmiştir. Bugüne kadar Yemen’in Rusya’dan aldığı askerî teknolojilerin değeri, 9 milyar dolar (hizmet işleri dâhil) olarak hesaplanmaktadır. Ancak günümüzde Yemen, ekonomik sıkıntılar yaşamakta ve bundan dolayı Rusya’dan yeni silah ithal edecek güçte değildir. Yemen’in yaşadığı ekonomik sorunlar, el-Hadî’nin Nisan 2013’te gerçekleştirdiği Rusya ziyareti sırasında da gündeme gelmiş, el-Hadî Rusya’dan kredi talebinde bulunmuştur. Rusya’nın kendisine 1.2 milyar dolar borcu olan Yemen’e yeni borç vermesi söz konusu değildir. Ancak Rus yetkililer, Yemen’e Rusya’dan silah almak için kredi verebileceklerini dile getirmişlerdir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu konuda yeni görüşmelerin yapılması kuvvetle muhtemeldir. Rusya’nın silah alımı için ülkelere krediler açması, birkaç yıldır süren bir uygulamadır. Bu uygulamaya başvurmasının nedeni de maddî sıkıntılar yaşayan ancak silah ihtiyacı olan müşterilerini kaybetmek istememesidir. Yakın zamana kadar Rusya’dan askerî teknolojiler ithal eden, ancak günümüzde kendisi de silah ihracatına başlayan Çin’in, bu uygulamaya başvurması, Rusya’nın kredi uygulamasına geçmesini zorunlu hâle getirmiştir. Yalnızca 2009-2011 yılları arasında Rusya, bu uygulama çerçevesinde toplam 7 milyar dolarlık silah satmıştır / bu iş için kredi vermiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi 2012’de Moskova, önemli silah müşterilerini kaybetse de başlattığı yeni uygulamalar sayesinde Rusya’nın silah ihracatında azalma olmamıştır. Rusya’nın bölgedeki önemli müşterilerinden bir diğeri de Birleşik Arap Emirlikleri’dir. 2009 yılında Birleşik Arap Emirlikleri Rusya’dan 50 adet Pantsyr S-1 adlı uçaksavar sistemi ve bunlar için 1000 füze almıştır. Pantsyr S-l kompleksi, füzeatar ve top olarak kullanılabilmekte, kanatlı füzeleri, pilotsuz hava araçları, havadaki ve karadaki hedefleri vurabilmekte, 200 metre ile l8-20 kilometrelik mesafede ve l0 ile l5 kilometrelik yükseklikte devamlı ateş sahası oluşturulabilmektedir. Pantsyr S-1, çok yüksek kalitede savunma sistemi kabul edildiğinden, bu teknoloji bütün dünyada rağbet görmektedir. Bundan başka 2013 yılında Rusya’dan 130 milyon dolarlık teçhizat alınmıştır. Yine Rusya, bu ülkedeki BMP-3 adlı askerî personel taşıyan araçların bakımını yapmıştır. 2013 yılında Suudi Arabistan’da gerçekleştirilen IDEX-2013 silah fuarında da Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri, en modern Rus askerî teknolojilerine ilgi duyduklarını ve önümüzdeki dönemde bu konuyu Rus yetkililerle görüşeceklerini belirtmişlerdir. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Rusya’dan silah alımını engelleyecek herhangi bir sebebin olmadığı göz önünde bulundurulduğunda iki ülke arasında bu alandaki işbirliğinin artarak gelişeceğini söyleyebiliriz. Bu ülkeye yapılan ihracattaki tek olumsuz husus ise Birleşik Arap Emirlikleri’nin büyük bir orduya sahip olmaması ve bu ülkenin Rusya’nın yanı sıra ABD’den de silah ithal ediyor olmasıdır. Birleşik Arap Emirlikleri ile Rusya hiçbir sorun yaşamazken, Suudi Arabistan ile münasebetler Rusya’nın istediği gibi gelişmemektedir. Hâlbuki 2007 yılında taraflar arasında imzalanan askerî alandaki işbirliğine dair anlaşma, Rusya’yı yeni ve büyük bir müşteri bulma konusunda ümitlendirmişti. 2009 yılında taraflar, Suudi Arabistan’ın Rusya’dan 2 milyar dolar değerinde askerî teknoloji satın alacağı konusunda görüşmeler başlatmıştı. Suudi Arabistan’a 150 adet T-90 S tankı, 150 adet Mi-35 ve Mi-17 helikopteri, 250 adet BMP-3 adlı askerî personel taşıyan araç, S-400 Triumf adlı füze radar sistemlerinin satışı gündemdeydi. Bu tarihe kadar Suudi Arabistan yalnızca ABD ile Avrupa’dan silah ithal ettiğinden ve 2010 yılında bu ülke, askerî harcamalarını 44 milyar dolara çıkarttığından dolayı Rusya, bu ülkeyle işbirliği geliştirilmesine büyük önem veriyordu. Ancak Suudi Arabistan, adı geçen silahların alımını öngören bu anlaşmaları imzalamaktan vazgeçmiştir. Ve öyle anlaşıyor ki Rusya ile silah alımı konusundaki görüşmeleri de ABD’den aldığı askerî teknolojilerin fiyatını indirmek için bu ülkeyle yaptığı pazarlıklarda bir koz olarak kullanmıştır. Nitekim Suudi Arabistan yetkilileri, bu yöndeki amaçlarına da ulaşmışlardır. Dolayısıyla Rusya, S. Arabistan ile iki milyar dolarlık kontratı hayata geçiremediği gibi, bundan sonraki süreçte de Moskova’nın ABD’nin bölgedeki bu müttefiki ile askerî alanda işbirliği geliştirmesi kolay olmayacaktır. Sonuç Orta Doğu’da son yıllarda yaşanan gelişmeler, Moskova’nın Orta Doğu’daki varlığına zarar vermiştir. Kremlin’in desteklediği ve uzun yıllar boyunca yatırım yaptığı rejimler tek tek düşerken, yeni iktidarlar değişim sürecinde kendilerine destek vermemesini Moskova’ya pahalıya ödetmektedirler. Rusya’nın bölge ülkeleriyle uzun yıllardan beri ekonomi, enerji, ulaşım gibi alanlarda geliştirdiği projeler ya askıya alınmış, ya da tamamen iptal edilmiştir. Rusya en büyük kaybı şüphesiz askerî teknolojiler ihracatında vermiştir. İran’ın nükleer çalışmaları dolayısıyla kendisine uygulanan ambargo ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’da yaşanan Arap Baharı yüzünden Moskova, bölgedeki en önemli silah müşterileri olan İran, Suriye ve Libya’yı önemli ölçüde kaybetmiştir. Mısır, Yemen gibi eskiden bu alanda işbirliği yaptığı ülkeleri tekrar kazanması ise zaman alacaktır. Vladimir Putin’in de haklı olarak belirttiği gibi, askerî teknoloji ihracatı önemli gelir kaynağı olduğu gibi, uluslararası arenada ülkenin gücünü arttıran önemli bir dış politika aracıdır. Bundan dolayıdır ki Rusya elindeki pazarları korumaya ve silah satışı konusunda hayata geçirdiği yeni uygulamalarla yeni pazarlar keşfetmeye çalışmaktadır. Genel olarak bu politikasında başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Rosoboroneksport Şirketi Başkan Yardımcısı Viktor Komordin’in “Merkezî Avrupa’yı kaybettik, Kuzey Afrika’yı elden çıkartmak üzereyiz, Çin’i kaybediyoruz, İran’ı kaybettik. Bu büyük kayıplardır, ancak ihracatımız artmaktadır” şeklindeki sözlerini de bu başarılı politika ile açıklamak mümkündür. Rusya, İran, Libya gibi pazarlardaki kaybı, yalnızca keşfettiği yeni pazarlarla (Latin Amerika ülkeleri) değil, “eski pazarları” yeniden kazanarak da kapatmaya çalışmaktadır. Bunun en büyük örneğini de Irak pazarı oluşturmaktadır. Irak’ın tekrar Rusya’dan silah almaya başlaması, şüphesiz Rusya’nın bölgedeki kayıpların tamamını karşılamayacak, ancak hem Irak ile bu alanda geliştirilen işbirliği için yeni bir sayfanın açılışı anlamına gelecek hem de diğer ülkelerle işbirliği için örnek teşkil edecektir. Ürdün ile ortaklaşa Ürdün’de üretilecek RPG-32 bombaatarın bölge ülkelerine ihracatı da bu süreçte önemli bir adım olabilir. Günümüzde Rusya, İran ve Suriye’ye askerî teknolojiler ihraç edemiyorsa da orta ve uzun vadede Rusya, bu ülkeleri elinden kaçırmak istemeyecektir. Bundan dolayıdır ki Rusya, bu ülkeleri/bu ülkelerdeki rejimleri uluslararası arenada desteklemekte, İran sorununun bir an önce çözülmesi ve ambargonun kaldırılması için gayret etmekte, Suriye’yi sonuna kadar savunma yönündeki kararlılığını devam ettirmektedir. Önümüzdeki dönemde de şüphesiz Rusya, dünyadaki en önemli silah ihracatçıları arasında kalmaya devam edecek ve daha uzun yıllar bu alandaki ikinciliğini koruyacaktır. Ancak çok yakında Rusya, burada ABD’nin yanı sıra bir başka ülkeyle daha rekabet etmek zorunda kalacaktır. Bu ülke de Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Çin’in Rus teknolojilerini taklit ederek kendi silahlarını üretmesi, bu silahların Rus silahlarıyla benzer ve aynı özelliklerde olması, Çin’in de aynen Rusya gibi Batı’nın “kara listesindeki” ülkelerle yakın münasebetler geliştirmesi ve dolayısıyla da aynı silah pazarlarına hitap etmesi, Çin silahlarının daha ucuz olması ve Çin’in silah ihracatında borç ve kredi uygulamasına Rusya ile kıyasla daha fazla yer vermesi gibi etkenler, Rusya’nın Çin ile rekabetini zorlaştıracaktır. Dolayısıyla Rusya’nın bölgede yeni pazarlar için ABD ile mevcut pazarlar için de Çin ile rekabeti kaçınılmazdır.