ORTODOKS DÜNYASINDA ÜÇÜNCÜ ROMA KAVGASI

Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra doğal olarak bozulan Rusya-Ukrayna münasebetleri, gittikçe daha da gerginleşmektedir. Siyasi, tarihî, ekonomik ve kültürel alandaki mücadeleye son aylarda yeni bir mücadele alanı daha eklenmiş oldu. Bu sefer Moskova ile Kiev’i karşı karşıya getiren konu, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin statüsü oldu. İstanbul Patrikhanesi’nin de soruna müdahale etmesi, sorunu bambaşka bir boyuta taşımaktadır. Dünyada toplam yaklaşık 220 milyon (başka istatistiklere göre 300 milyon) Ortodoks yaşamaktadır. Bunların yarısından fazlası, Rusya Federasyonu vatandaşıdır. Rusya’yı ise Ukrayna, Beyaz Rusya, Balkan ülkeleri vb. takip etmektedir. Bizans’ın yıkılışından sonra Moskova’nın kendisini III. Roma ilân etmesi, dünyadaki Ortodoksların büyük kısmının Rusya’da yaşaması, Rusya’nın uluslararası arenada önemli bir konuma sahip olması, diğer önemli patriklikerin Müslüman ülkelerin topraklarında bulunması gibi hususlar, şüphesiz Moskova’yı ve Rus Ortodoks Kilisesi’ni en önemli Ortodoks merkezlerinden biri kılmaktadır. Buna rağmen Rus Ortodoks Kilisesi (Moskova Patrikliği), Ortodoks Kiliseler “hiyerarşisinde” İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi, İskenderiye Rum Ortodoks Patrikhanesi, Antakya Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Kudüs Rum Ortodoks Patrikhanesi’nden sonra ancak 5. onur sırasına sahip olup, adı da Ortodoks kiliselerindeki merasim ve dualarında 5. sırada zikredilmektedir. Doğu Roma İmparatorluğu’nun merkezinde bulunması ve diğer bütün kiliselerin ana kilisesi konumunda olması nedeniyle İstanbul Patrikhanesi ise “eşitlerin birincisi”, İstanbul Patriği de gayri resmî de olsa “bütün Hristiyanların temsilcisi” ve “dinî lideri” olarak kabul edilmektedir. Bu husus, İstanbul patriklerine başka Ortodoks kiliselerinin statü veya meselelerine (yine gayriresmî ve gayrihukukî de olsa) karışmasına imkân tanımaktadır. Nitekim bütün patrikliklerin sorumluluk alanı kabaca da olsa belli olmasına rağmen İstanbul Patrikhanesi ile Moskova Patrikliği’nin her birinin kendine göre mevcut özellik ve ayrıcalıkları dolayısıyla bu iki dinî merkez zaman zaman karşı karşıya gelmektedir. Her iki patrikliğin kendilerine bağlı kiliselerin başka coğrafyalarda da olması da rekabeti arttırmaktadır. Özellikle SSCB’nin yıkılmasından sonra Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova gibi Ortodoks nüfusa sahip cumhuriyetlerin bağımsız olmasıyla birlikte Moskova ile İstanbul arasında bu coğrafyalardaki kiliselerin statüsü konusunda anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Bu anlaşmazlıklardan birini bu günlerde gündemde olan Kiev Ortodoks Kilisesi’nin statüsü meselesi oluşturmaktadır. Ukrayna, birçok alanda olduğu gibi dinî alanda da ikiye ayrılmış bulunmaktadır. Nüfusun bir kısmı Katolik iken, bir kısmı Ortodoks’tur. İşin ilginç tarafı tek bir Ortodoks Kilisesi’nden (merkezden) de bahsetmek mümkün değildir. Günümüzde Ukrayna’da iki ayrı Ortodoks Kilisesi (merkezi) mevcuttur. Bunlardan ilki, bütün Ortodoks dünyasının tanıdığı ve aynı zamanda Rusya’nın Ukrayna’daki en büyük dayanaklarından biri olan Moskova Patrikliğine bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi, ikincisi ise 1992’de kurulan ve şimdiye kadar tanınmamış olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi (Kiev Patrikliği)’dir. Bu tarihten itibaren söz konusu iki kilise arasında rekabet başladığı gibi, Moskova Patrikliği de hâkimiyet alanını kaybetmemek için soruna sıkça müdahalede bulunmaktadır. Bu mesele aynı zamanda siyasi nitelik taşıdığından dolayı her iki (Rusya ve Ukrayna) ülkenin siyasileri de bu konuyu siyasete alet etmekten çekinmemektedirler. Nitekim Rusya ile bütün bağları koparmaya ve Rusya’nın herhangi alanda küçük bir müdahalesini dahi engellemeye gayret eden Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, “eşitlerin birincisi” olan Fener Rum Patrikhanesi’ne başvurarak 1992’de kurulan Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin tanınmasını istedi. Bu kiliseyi kuranlar ve kiliseyi destekleyen Ukraynalı yetkililer, gerekçe olarak tarihî olaylara başvurmaktadırlar. 998’de Rus Devleti Hristiyanlığı kabul etmiş ve Rus Devleti’nin o dönemdeki başkenti olan Kiev’de İstanbul’a bağlı Ortodoks Mitropolitliği kurulmuştu. Çarlık Rusyası’nın kurulması ve Moskova’nın başkent olmasından sonra 17. yüzyılda mitropolitlik merkezi, Moskova’ya taşındı, ardından da Moskova’da patriklik kurulmuş oldu. Ukrayna Ortodoks Kilisesi ile Ukraynalı siyasetçiler, söz konusu “taşınmanın” İstanbul Patrikliği’nden izin alınmadan ve kanunsuz bir şekilde yapıldığını ve Ukrayna Kilisesi’nin bağımsız olması gerektiğini savunmaktadırlar. Fener Rum Patrikhanesi de bu tezi desteklemektedir. Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin, Fener Rum Patrikhanesi tarafından tanınması, bu kilisenin (patrikliğin) resmî olarak kuruluşunu ilan edeceği gibi Moskova Patrikliği’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin varlığına da son verecektir. Bu da Ukrayna yönetiminin istediği şeydir. Zira Poroşenko’ya göre bir devletin kendi kilisesine sahip olması, “gerek devletin gerekse de kilisenin kendisinin de bağımsızlığının önemli bir göstergesidir.” Meselenin siyasî yönünün yanı sıra Ukrayna Katolik Kilisesi’nin tanınması, ayrıca Ukrayna’daki dinî parçalanmışlığı ve kiliselerle cemaatler arasındaki kavgaları da belki ortadan kaldırabilecek, Ukrayna’nın günümüzde içerisinde bulunduğu durumu az da olsa olumlu etkileyebilecektir. Moskova Patrikliği ve Kremlin ise yukarıda da belirttiğimiz gibi Kiev Patrikliği’nin kurulmasına karşı çıkmaktadır. Moskova’nın dış politikasında ve özellikle de eski Sovyet coğrafyasına karşı izlenen siyasette Rus Ortodoks Kilisesi ve kilisenin farklı ülkelerdeki “temsilcilikleri” önemli rol oynamaktadır. Ayrıca Moskova Patrikliği’ne bağlı Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin varlığının sona ermesi, bu kilisenin dolayısıyla da bağlı olduğu Moskova Patrikliği’nin birçok mülkiyeti kaybedeceği anlamına gelecektir. Yine Ukrayna Kilisesi örneği, eski Sovyet coğrafyasındaki birçok yerel kilise için de örnek teşkil edebilecektir. Bu da Moskova Patrikliği’nin hâkimiyet alanının daralması anlamına gelmektedir. Moskova’yı rahatsız eden bir başka önemli konu ise Fener Rum Patrikhanesi’nin tavrıdır. Rus din adamları ile siyasetçileri, Fener Rum Patrikhanesi’nin “Moskova Patrikhanesi’nin hâkimiyet alanına” karışamayacağını ileri sürmekte ve bu siyaseti yayılmacılık olarak görmektedirler. Fener Rum Patrikhanesi, kendinde böyle bir hak gördüğü gibi Rusya’nın Batı ile adeta “Soğuk Savaş” yaşadığı bir dönemde ABD ve Kanadalı iki temsilciyi Ukrayna’ya gönderdi. Bu Moskova’nın tepkisini daha da arttırmaktadır. Yine bütün bu gelişmelerin Moskova ile Atina arasında zor günlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleşmesi de sorunun boyutunu genişletmektedir. Beyaz Rusya ve Sırbistan gibi diğer yerel kiliseler, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin (Kiev Patrikliği’nin) bağımsızlığına karşı çıkmakta ve genel olarak bu kilise, ayrılıkçı olarak görülmektedir. Ancak Fener Rum Patrikhanesi tarafından tanındığı takdirde Moskova’nın da yerel kiliselerin tepkisi de bir işe yaramayacaktır. Fener Rum Patrikhanesi’nin bu süreci sonuna kadar götürdüğü takdirde Ortodoks Dünyası şüphesiz bugünkünden çok daha karmaşık bir hâl alacaktır. Ukrayna’daki parçalanmışlık, bütün Ortodoks Dünyası’na yayılmış olacaktır. Zira Moskova, Fener Rum Patrikhanesi’nin Ukrayna Kilisesi’ni tanıdığı takdirde Fener Rum Patrikhanesi ile bütün bağları koparacağını ve Ortodoks Dünyası’nda fiiliyatta zaten mevcut olan iki merkezli sistemin resmiyet kazanacağını ileri sürmektedir. Yine Ruslar, Fener Rum Patrikhanesi’nin aynen diğer ilk 3 patriklik gibi Müslüman bir ülkenin içerisinde yer aldığını ileri sürerek kendi önemini arttırmaya çalışmaktadır. Uluslararası basında da ilginç yorumlar yapılmaktadır. Moskova’nın Fener Rum Patrikhanesi’ni madden beslediği ve üst düzey Rus yetkililerinin Türk yetkililerle bu konuyu görüşebileceklerinden dolayı sürecin tamamlanamayacağı ileri sürülmektedir. Moskova Patrikliği niyetinde ciddi olduğunu göstermek için şimdiden bazı kararlar almış bulunmaktadır. Buna göre Moskova Patrikliği’ne bağlı kiliselerde yapılan dualarda artık Fener Rum Patrikhanesi ile patriğin adı zikredilmeyecek, din adamları Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı din adamlarıyla ortak merasimler gerçekleştirmeyecek, Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı din adamlarının katılımıyla yapılan hiçbir toplantıya katılmayacaktır. Moskova Patrikliği’ne göre sonraki adım, bağların tamamen koparılması olacak ve bu da Fener Rum Patrikhanesi’nin Ukrayna Kilisesi ile ilgili vereceği kesin kararına bağlı olacaktır. Görüldüğü gibi Ukrayna Ortodoks Kilisesi meselesi, sorunun kökenlerinin çok eskiye dayanması ve içerisinde çok sayıda siyasi ve dinî aktörün olması dolayısıyla son derece karmaşık bir sorundur. Adı geçen kiliselerin mevcut statüleri korunsa da değişse de artık oklar yaydan çıkmış, zaten sağlam olmayan birliktelik de büyük bir darbe almıştır. Bütün bu rekabet ve mücadeleden en çok şüphesiz Ukrayna’daki Ortodoks cemaat zarar görmekte ve bir taraftan “doğru yolu” bulma arayışına girerken diğer taraftan da başka kiliseye gideni ötekileştirmektedir. Bu durumdan ise son yıllarda eski Sovyet coğrafyasında faaliyetlerini arttıran Katolik ve Protestan misyonerler yararlanmaya çalışacaktır.