PUTİN'İN TÜRKİYE ZİYARETİ: "ENERJİ"K İŞBİRLİĞİ

19 Kasım günü Türkiye, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ağırlamaktadır. Eylül 2017’den itibaren bu ziyaret, Rus liderin Türkiye’ye yaptığı dördüncü ziyarettir. Bunun dışında yıl içerisinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’yı ziyaret ettiği gibi iki lider farklı platformlarda da bir araya geldiler. Yine dışişleri bakanlarının devamlı ikili görüşmeler gerçekleştiğini göz önünde bulundurduğumuzda özellikle diplomatik açıdan bakıldığında Türk-Rus münasebetlerinin zirvede olduğunu söylemek mümkündür. Bunun birkaç önemli nedeni vardır. En başta taraflar, uçak krizinin ikili münasebetlere verdiği zararın ve bıraktığı olumsuz izlenimin tamamen ortadan kaldırılması için çaba sarf etmektedirler. Diğer taraftan özellikle enerji alanında başlatılan projelerin hayata geçirilmesi konusunda gittikçe daha fazla mesafe kat edilmekte ve bu da en üst seviyede görüşmelerin gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Her iki ülke açısından önem arz eden bölgedeki gelişmeler de bu görüşmelerin sayısını arttırmaktadır. Vladimir Putin’in bu ziyaretinin en önemli amacı şüphesiz Türk Akım doğalgaz boru hattının denizden geçen kısmının inşasının tamamlanması nedeniyle yapılacak törendir. Bu proje, hem iki ülkenin hem de bizzat Erdoğan ile Putin’in büyük önem verdiği bir projedir. Türk Akımı, her biri yılda 15.7 milyar metreküp gaz sevkiyatı gerçekleştirecek iki ayrı hattan oluşmaktadır. İlk hattan aktarılacak gazın, Türkiye’nin kendi ihtiyaçları için kullanması planlanırken, ikinci hat Güney Avrupa ülkelerine kadar uzatılacaktır. İlk sevkiyatın 2019 yılında gerçekleştirilmesi beklenmektedir. Projenin Rusya açısından önemi, Moskova’nın Rus gazını Avrupa pazarına taşıma konusundaki Ukrayna’ya olan bağlılıktan kurtulması ve aynı zamanda ABD’nin baskısına rağmen Avrupa ülkelerinin Rus gazına olan bağlılığının devam ettirilmesidir. Özellikle Kuzey Akım’da yaşanan sıkıntılar (ABD’nin söz konusu baskısı dolayısıyla) ve genel olarak Batı’nın Rusya’ya uyguladığı ambargo da Türk Akım’ın Rusya açısından önemini arttırmaktadır. Bu proje, Türkiye açısından da önemlidir. En başta Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacı her sene artmaktadır. Alternatif enerji ve tedarikçi alternatif arayışına rağmen Rus gazı, Türkiye’nin gaz ithalatında önemli bir paya sahip olmaya devam etmektedir. İran’a karşı her geçen gün arttırılarak uygulanan ambargo ise bu önemi daha da arttırmaktadır. Her ne kadar İran’a uygulanan ambargoda Türkiye’ye geçici muafiyet tanınsa da yine de bu proje şüphesiz Ankara’nın bu konuda da İran ile ilgili ABD’den gelebilecek herhangi bir baskı konusunda elini güçlendirecektir. Rusya ile Ukrayna arasındaki sorunun devam etmesi, hatta giderek daha fazla boyutlara taşınması dolayısıyla bu projenin hayata geçirilmesi, yalnızca Rusya ile Türkiye açısından değil, Avrupa ülkeleri açısından da büyük önem arz etmektedir. İşin ilginç tarafı başlangıçta Avrupa’nın neredeyse hiçbir ülkesi, bu projenin hayata geçebileceğine inanmıyor ve özellikle de ABD baskısı dolayısıyla bu projeye katılmaya yanaşmıyorlardı. Ancak Türk Akımı’nın inşasına sona gelindikçe ve buna paralel olarak Rusya’nın Batı Boru Hattı’ndan (Ukrayna’dan geçen hat) vazgeçme ihtimali arttıkça, Avrupa ülkelerinin Türk Akımı’na olan ilgileri de o kadar artmaktadır. Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan ve İtalya, Türk Akım’ın ikinci hattının kendi topraklarından geçmesini istemektedir. Hâlbuki Türk Akımı öncesinde gündemde olan Güney Akım’dan adı geçen bütün bu ülkeler çekilmiş ve Rusya, bu konuda Türkiye ile işbirliğine gitmeye karar vermişti. Genel olarak enerji alanı, Rusya ile Türkiye’nin birbirine en fazla güvendiği alanların başında gelmektedir. Rusya, 1987 yılından itibaren Türkiye’ye gaz ihraç ederek ve “sıkıntılı dönemlerde” bile hiçbir zaman kesintiye gitmeyerek güvenilir bir tedarikçi olduğunu ispatlarken, Türkiye de Güney Akım konusunda Avrupa ülkelerinin Rusya’ya sırtlarını döndükleri bir ortamda Rusya’nın yanında yer aldı. ABD’nin çok yönlü baskısı, Avrupa ülkelerinin yeni boru hatları konusunda Rusya ile işbirliğinden vazgeçtiği bir ortamda Türk Akım’ın hayata geçmesi, Türk-Rus işbirliğinin gücünü göstermesi açısından önemli bir proje olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu ziyaret ve enerji alanında geliştirilen işbirliğinden Ankara aslında Moskova ile pazarlıklarda da istifade etmelidir. Ankara, Rus enerji devi Gazprom’dan fiyat indirimi, Kremlin’den ise vize uygulamasını kaldırmasını isteyebilir. Enerji meselelerinin görüşüleceği ziyaret sırasında gündemde olacağı konulardan biri de şüphesiz Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşa süreci de yer alacaktır. Zira bu proje, aynen Türk Akımı gibi, her iki tarafın da fazlaca üzerinde durduğu konuların başında gelmektedir. Ancak buna rağmen Akkuyu’da istenilen sonuç bir türlü elde edilememektedir. Türk Akımı projesinde sona yaklaşıldığından dolayı iki lider Akkuyu’yu ile de daha yakından ilgileneceklerdir. Yine tarafların birkaç yıldır dillendirdikleri 100 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşma sürecinin de yavaş geliştiğini belirtmekte fayda vardır. Diplomasi ve enerji alanındaki işbirliğinin yanı sıra gelişen işbirliği alanlarından biri de şüphesiz turizmdir. 2018 yılının 10 ayında Türkiye’yi 6 milyondan fazla Rus turist ziyaret etti. Bu rakam, uçak krizi önceki rakamın iki katıdır. 2019’da Türkiye’de Rus kültür yılının ilan edilmesi, Rus vatandaşlarının bir kısmının ise son yıllarda milliyetçilik hislerinden dolayı tatil yeri olarak seçtikleri Kırım’ın gittikçe pahalılaşması, önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye gelen Rus turist sayısının 10 milyona çıkmasını sağlayacaktır. Gündeme gelecek konuların başında Suriye’deki iç savaş da yer almaktadır. Bilindiği gibi Moskova ile Ankara, Suriye’de iç savaşın sona erdirilmesi ve istikrarın sağlanması konusunda en fazla çaba sarf eden taraflardır. Zira Suriye’de barışın tesisi ve toprak bütünlüğünün korunması, her iki ülkenin de çıkarınadır. Bundan dolayıdır ki Moskova ve Ankara’nın Suriye sorununa yaklaşımları ve dayanakları farklı olmasına rağmen taraflar yakın işbirliği içerisinde bulunmaktadırlar. Yine bu husus, her iki ülkenin de bölgedeki prestijini arttırdığı gibi, Türk-Rus işbirliğinin de gücünü ortaya koymaktadır. Rusya ile Türkiye için ise Suriye sorunu ayrıca “diğer sorunlu bölgelerde de işbirliği geliştirebileceklerinin” önemli bir örneğini ve garantisini oluşturmaktadır. Tüm bu konular, ikili münasebetler açısından ön plana çıksa da son dönemde uluslararası kamuoyunun bu ilişkilerde en fazla merak ettiği konu, şüphesiz S-400 alımının tamamlanıp tamamlanmayacağıdır. Zira bu mesele, Türk-Rus münasebetlerini yeni bir boyuta taşıyacağı gibi, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini de etkileyecek, hatta bölgesel dengeleri değiştirebilecektir. Ancak bu tür teknolojilerin teslimatı gerçekleştirilmeden bunların tamamlanıp tamamlanmayacağını söylemek mümkün değildir. S-400 konusunda her iki ülkenin yetkilileri avansın ödendiğini, Türkiye için S-400 üretiminin başlandığını, hatta teslimatın planlandığı gibi 2020’de değil de 2019’da yapılacağını dile getirmektedirler. Ancak yaşanan “Kaşıkçı vakası” ve buna bağlı olarak Suudi Arabistan’ın gündeminden S-400’leri kesin olarak çıkartması, bize bu konuda teslimatlar gerçekleştirilmeden her şeyin yaşanabileceğini ve bu sürecin yalnızca iki ülkeye bağlı olmadığını göstermiştir. Bundan dolayıdır ki, konuyla ilgili merağın daha en az bir yıl devam edeceği kesindir. Ancak bu tür olaylar aynı zamanda Ankara ile Moskova’ya her an her türlü provokasyonun yaşanabileceğini de göstermektedir. Yakın geçmişte bu münasebetler, bu tür sınavlar vermiştir. İşte bu tür sınavlardan başarılı bir şekilde geçme konusunda en üst seviyelerde gerçekleştirilen görüşme ve ziyaretler büyük rol oynamaktadır. Vladimir Putin’in Türkiye ziyareti işte bu açıdan da önemlidir.