ENERJİ SAVAŞLARI
Orta Asya’dan Güney Amerika’ya, Kafkasya’dan Orta Doğu’ya kadar uzanan Rusya-ABD mücadelesinin önemli alanlarından birini de enerji konusu oluşturmaktadır. Bilindiği gibi, Rusya’nın en büyük gelir kaynaklarını, enerji ihracatından elde edilen gelirler oluşturmaktadır. Vladimir Putin, bu gelirler sayesinde özellikle 2000’li yılların başında iç ve dış borçları kapatarak daha aktif bir dış politika izlemeye başlamıştı. Bu husus, ister istemez ABD’nin dış politikası ve çıkarları ile çatıştı ve günümüzde yeni bir Soğuk Savaş’tan dahi bahsedilmeye başlandı. Bu “savaş” çerçevesinde Rusya enerji kartını imkân dâhilinde kullanmaya, ABD de tam tersine Rusya’yı bu silahtan mahrum bırakmaya çalışmaktadır.
ABD ile Rusya arasında enerji alanındaki mücadelenin en büyüğü Avrupa’da yaşanmaktadır. Bilindiği üzere AB % 40 oranında Rusya’ya bağlıdır (Bazı ülkeler, tamamen Ukrayna üzerinden gelen Rus gazına bağlıdır). Bu husus Rusya’ya hem önemli miktarda gelir getirmekte, hem de Avrupa ülkelerinin Rusya ile Batı arasında yaşanan gerginlik sürecinde dahi Moskova ile ilişkileri tamamen kesmemelerini sağlamaktadır. Nitekim Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra Rusya’ya çok yönlü bir yaptırım uygulanmaya başlansa da taraflar arasında enerji alanındaki işbirliği azalmadığı gibi (ve böylece Rusya, ABD’nin istediği şekilde cezalandırılmadığı gibi) tam tersine yeni projeler dahi geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Günümüzde Rusya, gazı Avrupa’ya Ukrayna üzerinden Batı Hattı, Belarus üzerinden Yamal-Avrupa Hattı ve Kuzey Akım Hattı ile ihraç etmektedir. Özellikle Ukrayna ile yaşanan gerginlik ve enerji alanındaki sorunlar dolayısıyla Rusya iki önemli boru hattını daha hayata geçirmek istemektedir. Bunlar Kuzey Akım-2 ile Türk Akımı’dır. ABD ise söz konusu iki projeden özellikle birincisinin hayata geçmesini istememekte ve bu konuda Avrupa ülkelerine baskı uygulamaktadır. Bununla birlikte Avrupa ülkeleri, şimdiye kadar Rusya’ya bir alternatif bulamadılar. Bundan birkaç yıl önce gündemde olan Orta Doğu ve Orta Asya gazını Avrupa’ya ulaştıracak olan Nabucco projesi de çoktandır rafa kaldırılmış bulunmaktadır.
ABD’nin ısrarı üzerine şimdiye kadar Rusya’dan gaz almayı bırakmayı kabul eden tek ülke, ABD’nin Avrupa’daki “Truva atı” olan Polonya’dır. Tarihî sebeplerden (bunlardan biri, Ukrayna toprakları için verilen mücadele) ötürü Rusya ile sorun yaşayan Polonya, 2022’den itibaren ABD’den sıkıştırılmış gaz almaya başlayacaktır (Bu tarihte Polonya’nın Gazprom ile anlaşmasının süresi bitecektir.) ABD, sıkıştırılmış gazı diğer ülkelere de aktif olarak teklif etmektedir. Böylece ABD, Rusya’nın gelirlerini azaltmaya, kendisi için yeni pazarlar elde etmeye, AB ülkelerinin Rusya’ya olan enerji bağlılığını azaltmaya ve böylece onların Rusya’ya karşı daha sert bir siyaset izlemelerini sağlamaya çalışmaktadır.
Bununla birlikte alternatif bulunamadığından dolayı Rusya’ya bağlılığın azaltılması hiç de kolay değildir. Nitekim AB ülkelerinin çoğu enerji ihtiyaçlarını karşılamak için Avrasya coğrafyasında yeniden yapılandırılmakta olan boru hatlarına katılma yolları aramaktadırlar. Ukrayna’dan geçen Batı Hattı’nın geleceği tehlike altında olduğundan dolayı bu hattan gaz alan Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler, Türk Akımı-2’nin kendi topraklarından geçmesini istemektedirler. Böylece hem kendi gaz ihtiyaçlarını karşılayacak hem de eskiden gibi transit gelirini de elde edeceklerdir. Sırbistan ile Macaristan da Türk Akımı -2 projesine ilgi duymakta ve bu projeye katılma konusunda kararlı olduklarını ileri sürmektedirler.
2020’de hayata geçecek Türk Akımı-1’in ikinci hattı olan Türk Akımı-2 ile ilgili fazla bir sorun gözükmezken aynı şeyi Kuzey Akımı-2 Projesi için söylemek mümkün değildir. ABD, bu projenin hayata geçmesini kesinlikle istememekte ve projede yer alacak şirketleri yaptırım uygulamakla tehdit etmektedir. Bu proje, ayrıca AB yasalarına da takılmaktadır. Bu yasaya göre gazın çıkartılması ve boru hatlarının işletilmesi tek bir şirket tarafından yapılamaz. Bu yasayı aşmak için Almanya sularından geçecek hattı işletme hakkının başka bir şirkete verilmesi dahi konuşulmaktadır. Ancak şu da bir gerçektir ki üçte birinden fazlasının inşasının tamamlandığı Kuzey Akımı -2 projesinin faaliyeti geçmesi, daha çok Avrupa ülkelerinin yaklaşımı ve ABD’nin baskısına karşı koyup koyamamasına bağlıdır. Bu projedeki Rusya’nın en önemli kozu ise Almanya’nın tutumudur. İlginç bir şekilde Almanya, Rusya’ya uygulanan tüm yaptırımlara katılmasına ve bunu desteklemesine rağmen Kuzey Akım -2 projesinin de hayata geçmesini istemekte, ABD’nin baskısı ve AB yasalarını devre dışı bırakacak çıkış yolları aramaktadır. Almanya yönetimi böylece bir taraftan kendi enerji güvenliği ve elde edeceği transit gelirlerini düşünmekte, diğer taraftan ise Rusya ile artık ticarî münasebetlerin başlatılmasını savunan iş çevrelerini sakinleştirmeye çalışmaktadır. ABD’yi de aslında Kuzey Akımı-2 projesinde en çok rahatsız eden husus, Rusya-Almanya işbirliğidir.
ABD ile Rusya’nın enerji alanında karşı karşıya geldiği bir başka alan, Çin’dir. ABD ile Çin, 2023 yılından itibaren Çin’in ABD’den 18 milyar Dolarlık sıkıştırılmış gaz alacağına dair anlaşmaya vardılar. Bu da şüphesiz iki ülkenin bu alandaki işbirliğinin ancak başlangıcını teşkil edecektir. Diğer taraftan 2019 yılının sonunda Rusya ile Çin’i bağlayan Sibirya’nın Gücü adlı doğalgaz boru hattı hayata geçecektir. Taraflar arasında 30 yıl boyunca yılda 38 milyar metreküp gazın ihracatı konusunda anlaşmaya varıldı. Bu aşamada ABD’nin sıkıştırılmış gazı (yılda 3 milyar metreküp), Rus doğalgazına (38 milyar metreküp) rakip olamazsa da uzun vadede ABD, Çin pazarının (2020’de yılda 347 milyar metreküp gaza ihtiyacı olacağı hesaplanmaktadır) tamamını Rusya’ya bırakmak istememekte.
İşin ilginç tarafı, ABD’nin Rusya’nın enerji pazarını daraltmaya ve AB ülkelerine Rusya’dan enerji kaynakları almama konusunda baskı uygulamasına rağmen kendisinin Venezuela’ya uyguladığı yaptırım dolayısıyla petrolü Rusya’dan almaya başladmasıdır. Yine ABD’nin siyasetindeki Rusya ile ilgili bir başka çelişkili durum da izlediği siyaset ile Rusya’nın enerji alanındaki hâkimiyetini pekiştirmesidir. Venezuela ve İran’a uygulanan yaptırımlar, birçok açıdan (hem fiyat artışına sebep olduğundan hem de Rusya’ya alternatifleri ortadan kaldırdığından dolayı) Rusya’nın işine yaramaktadır.
Yine Orta Doğu’nun genelinde istikrarın sağlanamaması, Orta Asya cumhuriyetlerinin alt yapılarının olmaması (Türkmenistan ile Özbekistan büyük enerji kaynaklarında sahip olmalarına rağmen ekonomik durumlarını düzeltemiyorlar), AB’de yaşanan siyasi ve ekonomik kriz, boru hatlarının inşasının pahalı olması, ABD’nin “Rusya karşıtı baskısına rağmen Rusya’ya alternatif göstermemesi, Rusya’nın bölgede enerji alanındaki hâkimiyetinin devam etmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda Rusya’nın karşılaşabileceği belki de en önemli sorun (ABD’nin baskısından ziyade) enerji kaynaklarının tükenmesi riskinin olmasıdır. Nitekim ispatlanan rezervlere göre Rusya’nın petrolünün 2050, doğalgazının 2100 yılında tükeneceği ileri sürülmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki, Rusya bir taraftan bu rezervleri tüketirken diğer taraftan Orta Asya, Kafkasya, hatta Orta Doğu ile Venezuela’daki yatakların işletme hakkını elde etmeye çalışmaktadır. Bunun dışında şüphesiz Rusya da aynen ABD gibi gittikçe daha fazla kaya gazı üretimine önem vermeye başlamıştır.
Peki Türkiye tüm bu rekabetin neresindedir? Türkiye enerji alanında da aynen siyasi alanda olduğu gibi iyi bir denge kurmuş bulunmaktadır. Ankara, Moskova ile enerji alanında işbirliği geliştirmekten çekinmemekte. Mavi Akım’dan sonra Türk Akımı projesini de hayata geçirerek hem transit ülkelerden kaynaklanan muhtemel sorunların önünü almış olacak hem de aynı zamanda kendisi de diğer projelerle birlikte “hub” konumuna gelecektir. Yine Türkiye’nin enerji alanında Rusya’nın yanı sıra Azerbaycan, Katar ve İran gibi ülkelerle işbirliği geliştirmesi, nükleer santral inşa sürecini başlatması, imkânları dâhilinde alternatif tedarikçi ve alternatif kaynak arayışında bulunması, Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlamasında attığı önemli adımlardır. Diğer bir deyişle Ankara, Rusya-Ukrayna krizi, Rusya-AB enerji anlaşmazlığı ve ABD’nin Rusya konusunda AB ülkelerine uyguladığı baskı siyasetinden iyi bir şekilde istifade ederek Avrasya’da enerji alanında önemli bir oyuncu olma yolunda adım adım ilerlemektedir.