TÜRK-RUS DOSTLUĞUNUN YENİ SEMBOLÜ: TÜRK AKIM

Geçtiğimiz yıla damgasını vuran Türkiye ile Rusya arasında gelişen çok yönlü işbirliği, 2020 yılının başında da tüm dünyada kendisinden söz ettirmeyi başardı. 8 Ocak günü Rusya ile Türkiye liderleri Türk Akımı Boru Hattı’nın açılışını gerçekleştirerek enerji alanında muazzam bir projeyi hayata geçirdiler. İran ile ABD arasında yaşanan gerginlik ile genel olarak bölgedeki genel vaziyet de bu önemli olayı gölgede bırakamadı. Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı çok kısa sürede (boru hattı 15 ayda inşa edildi) hayata geçirilse de tarafların bu projede mutabık kalışlarının bir hikâyesi vardır. Bundan daha birkaç yıl öncesinde Rusya ile Türkiye birbirine rakip olan projeler üzerinde çalışıyorlardı. Rusya, Güney Akım projesi (Karadeniz’in altından geçecek boru hattı Rus gazını Anapa şehrinden Bulgaristan’ın Varna limanına ulaştıracaktı) üzerinde çalışırken, Türkiye de Orta Doğu ve Orta Asya doğalgazını Avrupa’ya ulaştıracak Nabucco Projesi ile ilgileniyordu. Ancak siyasi, ekonomik, güvenlik vb. sebeplerden ötürü her iki proje de hayata geçirilemedi. Hem bu husus hem de Rusya ile Türkiye arasında çok yönlü gelişen işbirliği, Türk Akımı fikrinin ortaya atılmasında ve hayata geçirilmesinde önemli rol oynadı. Yine Rusya’nın doğalgazı Avrupa’ya ihracat konusunda Ukrayna ve Belarus’a alternatif arayışı içerisinde olması ile Türkiye’nin enerji “hub”ı olmak istemesinin de bu projenin hayata geçirilmesinde etkisi büyüktür. İşin ilginç tarafı Avrupa devletlerinin birçoğu Türk Akımı projesinin hayata geçirileceğini son güne kadar inanmamıştır. Anapa ile Kıyıköy’ü Karadeniz’in altından bağlayacak olan ve deniz kısmı 935 kilometre olan iki hattın toplam kapasitesi 31.5 milyar metre küptür. Bu miktarın yarısını Türkiye kendisi kullanacak, diğer yarısı ise Bulgaristan üzerinden Avrupa ülkelerine gönderilecektir. Şimdiden Bulgaristan, Kuzey Makedonya ve Yunanistan bu gazı almaya başladılar. Bu proje şüphesiz hem her iki ülkenin hem de bu hattan gelecek doğalgazı kullanacak ülkelerin çıkarına olan bir projedir. Nitekim Rusya, Türk Akımı ve Kuzey Akımı boru hattıyla birlikte Ukrayna’ya transit konusunda olan bağlılığını azalttığı gibi, Avrupa ülkelerinin de en önemli tedarikçisi olarak kalmaya devam etmektedir. Rusya açısından bu projenin hayata geçmesinin bir başka önemi de bunun ABD’nin, hatta AB’nin baskısına rağmen gerçekleşmiş olmasındadır. Dolayısıyla Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Sırbistan Devlet Başkanı Aleksandr Vuçiç’in de törene katılmasının bu bağlamda sembolik de olsa önemi büyüktü. Projenin Türkiye açısından da önemi büyüktür. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi “Türk Akımı sayesinde yılda 15.75 milyar metreküp gaz hiçbir aracı ülke olmadan doğrudan Türkiye’ye ulaştırılacaktır.” Bunun dışında Türkiye de aynen Rusya gibi başka projeler üzerinde de çalışmaktadır. Nitekim yine yaklaşık bir ay önce şimdilik kapasitesi 16 milyar metreküp olan, ileride ise 31 milyar metre küpe çıkartılacak ve Azerbaycan gazını Türkiye’ye ulaştıracak TANAP Projesi hayata geçirildi. Aynen Türk Akımı’nın ikinci hattında olduğu gibi TANAP’tan alınacak doğalgaz da Avrupa ülkelerine ulaştırılacaktır. Bunun dışında Türkiye, Mavi Akım aracılığıyla Rusya’dan ve ayrıca İran ile Katar’dan da doğalgaz almaktadır. Diğer bir deyişle Türkiye hem kendi enerji ihtiyacını karşılamakta hem de küresel enerji merkezlerinden biri hâline gelmeye çalışmaktadır. Bunun dışında Türkiye’nin nükleer santral inşa sürecini başlatması, imkânları dâhilinde alternatif tedarikçi ve alternatif kaynak arayışında bulunması, Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlamasında attığı önemli adımlardır. Diğer bir deyişle Ankara, Rusya-Ukrayna krizi, Rusya-AB enerji anlaşmazlığı ve ABD’nin Rusya konusunda AB ülkelerine uyguladığı baskı siyasetinden iyi bir şekilde istifade ederek Avrasya’da enerji alanında önemli bir oyuncu olma yolunda adım adım ilerlemektedir. Bu projenin ikili ilişkilerin genel durumunu da olumlu etkileyeceğini söylemek gerekmektedir. Nitekim boru hattının açılışı için Türkiye’ye gelen Vladimir Putin’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme sırasında her iki lider de başta Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşaatı olmak üzere diğer projelerin de bir an hayata geçirilmesinin önemi üzerinde duruldu. İkili görüşme sırasında işbirliğinin ekonomik boyutu da özetlendi: “30 milyar Dolarlık ticaret hacmi, 10’ar milyar Dolarlık karşılıklı yatırımlar, 75 milyar Dolarlık müteahhitlik işler, yılda 5 milyondan fazla Rus turistin Türkiye’ye gelişi vs.” İki lider bölgedeki gelişmeleri de ele aldılar. Bu bağlamda Vladimir Putin’in açıklaması aslında Rusya ile Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere ve buradaki sorunların çözümüne yaptıkları katkıyı da ortaya koymaktadır: “Bizlerin yaşadığı bölgede sorunların artma eğilimi vardır. Rusya ile Türkiye ise bambaşka şekilde davranmakta ve gerek kendi gerekse de komşu devletlerin halklarının hayrı için çalışmaktadırlar.” Putin bu sözleri ile bir taraftan Rus-Türk işbirliğinin bölgedeki diğer ülkeler için de örnek teşkil etmesi gerektiğini diğer taraftan da Ankara ile Moskova’nın Suriye sorununun çözümü ve İran - ABD gerginliğinin azaltılması konusunda yürüttükleri diplomasi trafiğini kastetmektedir. Görüşmeden çıkan bir başka önemli sonuç ise Libya konusu ile ilgili varılan mutabakattır. İki ülke arabuluculuğu üstlenerek Libya’daki tüm taraflara 12 Ocak günü itibarıyla çatışmaların durdurulması ve bütün tarafların katılımıyla diyaloğun başlatılması çağrısında bulundu. İran-ABD geriliminin azaltılması ve Suriye’de önceden varılan mutabakatın hayata geçirilmesi konusundaki kararlılık da dile getirilen hususlardı. Türkiye ile Rusya, Orta Doğu’da istikrarın sağlanmasından yana siyaset izlemektedirler. Zira bölgede barış ve istikrarın tesisi, her iki ülkenin de çıkarınadır. Rusya son yıllardaki atılımıyla Orta Doğu’da eski etkisini tekrar arttırmaya başladı, bölge ülkeleriyle askerî ve enerji alanında işbirliğini arttırdı. Dolayısıyla yeni çatışma alanlarının çıkması, Rusya’nın istediği bir durum değildir. Ayrıca ekonomik olarak da Moskova “yeni cephelerin” açılışını kaldıramayacaktır. Türkiye ise doğrudan bu bölgenin bir parçasıdır ve gerek İran gerekse de Libya’da gerginliğin artması, Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir. Bölgede istikrarın tesisi, başta Türk halkları olmak üzere tüm halkların güvenliğinin ve Suriyeli mültecilerinin memleketlerine dönüşlerinin sağlanması, Türkiye’nin bölgeye yönelik siyasetindeki başlıca hedefleridir. Başta YPG/PYD terör örgütleri olmak üzere bölgedeki gelişmelere Rusya ile yaklaşımlarda bir takım farklılıklar olsa da şu da bir gerçektir ki Orta Doğu’da günümüzde oluşan mevcut durumda Rusya ile birlikte hareket etmek, Türkiye’nin çıkarınadır. Aynı şey Rusya için de geçerlidir. Bunun Kremlin’de de iyi anlaşıldığı görülmektedir. Libya ile ilgili varılan mutabakat ve tarafların arabuluculuk üstlenmesi de bu bağlamda büyük önem arz etmektedir. Aynen 2019 yılı olduğu gibi 2020 yılının da Tür-Rus münasebetleri açısından yoğun geçeceği görülmektedir. Özellikle diplomatik temasların aynı yoğunlukta devam ettirilmesi her iki ülke açısından da önemlidir. Zira gelişen hızlı işbirliğinin yanı sıra taraflar arasında görüş ayrılıklarının olduğu meseleler de vardır. Ancak Suriye sorununun da gösterdiği gibi diplomatik temaslar ve karşılıklı çıkarlara olan saygı sayesinde taraflar en zor sorunları geride bırakabilmişlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da atıfta bulunduğu “Akıllı dost, yolun yarısıdır” şeklindeki atasözü yine her iki ülke için geçerlidir. Etrafta bu nitelikte fazla ülkenin olmaması ve Rusya ile Türkiye’nin aynı zamanda komşu olması da bölgede Türk-Rus işbirliğini zorunlu kılmaktadır.