SURİYE KONUSUNDAKİ RUSYA-ABD İŞBİRLİĞİ, İRAN’I DA KAPSAYABİLİR Mİ?

1 Ekim 2013’te Endonezya’nın Bali adasında başlayan ve 10 Ekim’e kadar devam edecek Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü Zirvesi çerçevesinde bir araya gelen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında gerçekleşen görüşmenin ana konusunu Suriye meselesi teşkil etmiştir. Suriye’ye hâlâ askerî operasyon düzenlenmediyse bu, Rus ve ABD dışişleri bakanları sayesinde mümkün olmuştur. Nitekim iki bakan, bundan sonraki süreç ile ilgili de çok umutludurlar. İki bakan görüşme sonrası yaptıkları basın açıklamasında Suriye iktidarı ile muhalefetin Kasım’da gerçekleştirilmesi planlanan Cenevre-2 Konferansı’na katılmaları konusunda ellerinden geleni yapacaklarını belirtmişlerdir. Ayrıca taraflar, Suriye’nin kimyasal silahları yok etme sürecinin seyrinden de memnun olduklarını belirtmişlerdir. Kasım’da gerçekleştirilmesi planlanan konferansın tarihi belli değildir. Önümüzdeki günlerde BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ve BM Suriye Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi bu konferansın tarihini açıklayacaklardır. Rus ve Amerikan yetkililer ise katılımcıları belirleme ve özellikle de Suriye iktidarı ve muhaliflerinin katılımını sağlama konusunda çaba sarf edeceklerdir. Rus ve Amerikan yetkililerinin Suriye sorununu barışçıl yollarla çözme çabaları devam ederken Suriye yönetimi, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü yetkilileri yönetiminde kimyasal silahların bir kısmını yok etmiştir. Rusya-ABD Anlaşmasına göre bu süreç 2014 yılının ortalarına kadar sona ermelidir. Suriye rejiminin Rusya-ABD Anlaşması’nı hayata geçirmeye başlaması ve Lavrov-Kerry görüşmesi sonrasında yapılan açıklamalar, aslında tarafların Suriye sorununu diplomatik yollarla çözme konusunda kararlı olduklarını göstermiştir. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi bu anlaşma şüphesiz, Rus dış politikasının son yıllardaki en önemli başarısıydı. Ancak bu başarının uluslararası kamuoyu tarafından da tasdiki için anlaşmanın maddelerinin hayata geçmesi, en başta da Suriye rejiminin kimyasal silahlardan kurtulması gerekmektedir. Moskova’nın bu konuda Suriye rejimine baskı yapmaya devam edeceği şüphe uyandırmamaktadır. Rusya-ABD Anlaşması’nın yapılmasından hemen sonra İran Devlet Başkanı Hasan Ruhanî Bişkek’deki ŞİÖ Zirvesi sırasında Rus yetkililerden İran’ın nükleer çalışmaları konusunda da arabuluculuk yapmalarını istemiştir. Diğer taraftan İran yetkilileri Batı ile diyaloga hazır olduklarını ileri sürmüşlerdir. Rusya Siyasi Araştırmalar Merkezi uzmanlarından Andrey Baklitskiy, İran’ın bu politikasını şöyle değerlendirdi: “İran’ın siyasetindeki değişikliğin en büyük nedeni şüphesiz Ahmedinecad ile kıyasla Ruhanî’nin daha liberal bir lider olması ve seçim propagandası sırasında hem yaptırımlarla mücadele edeceğine hem de ekonomik sorunları çözeceğine dair söz vermesidir. Bu sorunu da şimdi Ruhanî, bu yaklaşımla çözmeye çalışmaktadır. Zira bugüne kadar başka şekilde çözülemedi. Ancak başarısız olduğu takdirde görevini bırakması gerekebilir… Günümüzde oluşan şartlar, aslında ABD ile İran arasında diyalogun başlaması için müsaittir. ABD, daha barışçıl bir yaklaşım içindedir. ABD halkı da Irak, Afganistan ve Libya’dan sonra başka savaş istememektedir…”[1] Andrey Baklitskiy, gazeta.ru’ya verdiği röportajında haklı sözler sarf etmekle birlikte kendisinin de röportajının devamında belirttiği gibi İran’dan bundan sonraki süreçte büyük tavizler vermesini beklemek yanlış olur. Diğer bir deyişle İran yetkilileri ne nükleer çalışmalarından vazgeçerler, ne de Esad rejimini desteklemeyi bırakırlar. Dolayısıyla İran’ın nükleer çalışmaları meselesi, Suriye’nin kimyasal silah sorunundan daha karmaşık ve çözülmesi daha zor bir konudur. Ancak bu konuda da Rusya’nın politikası bir sonuç verebilir. Büşer’deki nükleer santrali inşa eden Ruslar, başlangıçtan beri İran’ın nükleer çalışmalar yapma hakkına sahip olduğunu belirtmektedirler. Yine Rus yetkililer, bundan dolayı İran’ın cezalandırılamayacağını ve uygulanan ambargoların da bugüne kadar hiçbir sorunun çözümünde bir sonuç vermediğini ve vermeyeceğini dile getirmiş ve İran’ın BM’nin isteklerini yerine getirdiği takdirde bu ülkeye uygulanan ambargoların kaldırılması gerektiğini savunmuşlardır. Aslında bu plan da Lavrov Planı olarak adlandırılmıştı. Ancak gerek İranlı yetkililerinin sert tutumları gerekse de Rusya-ABD arasında esen sert hava dolayısıyla bu plan hayata geçirilememişti. Son günlerde Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler ise bu planı tekrar gündeme getirmiştir. Gerek İran’ın tutumundaki gerekse de Rus-Amerikan münasebetlerindeki yumuşama, İran sorununun çözümüne de olumlu katkı yapabilir. ABD’nin Orta Doğu’daki savaşta yeni bir cephe açmak istememesi, İran’ın bölgede önemli ortağı olan Rusya’nın kendi çıkarlarını gözeterek askerî müdahaleleri engelleme konusunda verdiği çaba, Rus-ABD yetkilileri arasında başlayan işbirliği ve yeni İran yönetiminin Batı ile diyaloga hazır olduğunu belirtmesi gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda İran sorununun çözümü için müsait bir ortamın oluştuğunu söylemek mümkündür. _________________________________________________________________________ [1]Polina Matveeva, “Tegeran ne Poydet Na Sdaçu Svoih Soyuznikov v Regione”, 1.010. 2013, http://www.gazeta.ru/politics/2013/10/01_a_5677121.shtml