RUSYA-ÇİN: MÜTTEFİK Mİ? RAKİP Mİ?

2001 yılında Rusya Federasyonu ile Çin arasında imzalanan Dostluk Anlaşması, iki ülke arasındaki ilişkileri yeni bir boyuta taşıdı. Sovyet lideri Hruşov dönemindeki gerginlikler çoktan geride bırakıldığı gibi, o dönemden itibaren gündemde olan sınır anlaşmazlığı çözüldü ve taraflar çok yönlü iş birliği geliştirmeye başladılar. 4 bin kilometreden daha uzun bir sınıra sahip bu iki ülke, birçok açıdan birbirlerini tamamlar özelliklere sahip. Dünyada en büyük topraklara sahip Rusya Federasyonu askerî açıdan büyük bir güç teşkil ederken, dünyada en büyük nüfusa sahip Çin, ekonomi alanında liderlik konumunda bulunuyor. BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi Rusya ile Çin’in ABD gibi ortak düşmanlarının olması ise aralarındaki iş birliğinin yanı sıra, uluslararası arenada da birlikte hareket etmelerini sağlıyor. Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi, tüm dünyada yaşanan ekonomik durgunluğa rağmen her geçen sene artıyor. 2016’da iki ülke arasındaki ticaret hacmi, 70 milyar dolarken 2019’da 110 milyar dolar idi. 2019 yılının sonunda ise Doğu Sibirya’daki doğalgazı Çin’e ulaştıracak boru hattı (2024’te hattın kapasitesi yılda 38 milyar metre küpe çıkartılacak) hayata geçirildi. Bu proje iki taraf açısından da büyük önem arz ediyor. Çin’in enerji kaynaklara ihtiyacı (yıllık 125 milyar metre küp ithal ediyor) artarken Rusya, ABD baskısı altında Rusya’ya bağımlılığı azaltmaya çalışan AB ülkelerine alternatif müşteri arıyor. Aynı şekilde Çin de aslında istikrarsız Orta Doğu bölgesindeki ülkelere bağımlılığını azaltmaya ve enerji güvenliğini sağlamaya çalışıyor. 50 milyar metre küp kapasiteye sahip Sibirya’nn Gücü-2 adlı boru hattı inşasının gündemde olması, Rusya’nın ayrıca Çin’e petrol ve sıkıştırılmış gaz satması da bu alandaki iş birliğinin her iki tarafın da çıkarına olduğunu gösteriyor. Nitekim 2019’da Rusya Çin’in petrol ithalatında S. Arabistan’ı da geride bırakarak birinci sıraya yükseldi. Ekonomi ve enerji alanlarının yanı sıra taraflar askerî alanda da sıkı iş birliği geliştiriyorlar. Baltık Denizi, Pasifik ve Hint okyanuslarında taraflar ortak askerî tatbikatlar düzenledikleri gibi Moskova, Pekin’e balistik füze erken uyarı sisteminin kurulmasına yardım etti. Konuyla ilgili elimizde ayrıntılı bilgi olmasa da günümüzde ortak sistemin kurulması dahi gündemde. Özellikle askerî alanındaki iş birliği aslında uluslararası arenadaki gelişmelerin ve bu iki ülkenin ABD ile münasebetlerinin bir sonucudur. Nitekim aynen Türkiye-Rusya iş birliğinde olduğu gibi Rusya - Çin münasebetlerinde de ABD faktörünün “yakınlaştırıcı” bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Başta ABD olmak üzere Batı’ya karşı mücadelede Rusya siyasi ve askerî alanı üstlenirken Çin, bu mücadeleyi ekonomik alanda veriyor. Rusya birçok bölgede ABD ile karşı karşıya gelmekten çekinmezken Çin, Ticaret Savaşı yürütüyor. Asil üye oldukları BM Güvenlik Konseyi’nde de Rusya daha aktif bir tavır sergiliyor, Çin ise Rusya’nın tasarı ya da vetolarına destek veriyor. Rusya ile Çin arasındaki iş birliğinin somut neticelerinden biri ise Şanghay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) çerçevesinde bölge ülkeleriyle geliştirdikleri iş birliğidir. Kendileri açısından izledikleri doğru siyaset sonucunda ABD’yi bölgeden uzaklaştırmayı başardılar. Nitekim özellikle renkli devrim denemelerinden sonra Kırgızistan ile Özbekistan, Amerikan askerî üslerini kapattırdılar. Diğer bir deyişle Rusya ile Çin, geliştirdikleri çok yönlü ikili iş birliğinin yanı sıra uluslararası arenada da birbirlerini destekliyorlar. Ancak görünürdeki tüm bu olumlu tabloya rağmen Rusya’da da uluslararası kamuoyunda da uzun vadede Rusya’nın asıl rakibinin ABD değil de Çin olacağına dair görüş hâkim. En başta Rusya ile Çin’in Orta Asya’da rakip olduklarını söylememiz gerekiyor. Şimdilik iki ülke ortak çabayla ABD’yi bölgeden uzaklaştırsalar da Çin’in bu bölgede özellikle ekonomik alanda yayılması, Moskova’nın entegrasyon süreçlerine zarar veriyor ve Kremlin’i fazlasıyla rahatsız ediyor. Bundan dolayıdır ki ŞİÖ çerçevesinde dahi Moskova, güçlü olduğu askerî alandaki iş birliğini ön plana çıkarırken Pekin, ekonomik konulara ağırlık veriyor. Yine Moskova son yıllarda Çin’in bölgedeki etkinliğini azaltmak amacıyla ŞİÖ’den ziyade Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi Çin’in yer almadığı örgütlere daha fazla önem veriyor. Bu husus, örgüt genişlemeye devam etse de örgütün varlığını da tehdit ediyor. Orta Asya’nın yanı sıra Asya Pasifik bölgesi de iki ülke arasında aslında gizli bir rekabet alanı. SSCB’nin yıkılışından sonra Moskova birçok yerde olduğu gibi buradaki etkisini de kaybetti. Oluşan boşluğu da Çin doldurdu. Dolayısıyla Çin, günümüzde Moskova’nın Asya Pasifik’te etkisini tekrar arttırmasını istemiyor. Benzer bir durum diğer bölgeler için de geçerli. Rusya milyar dolarlar harcayarak ve ABD ile çatışma riski yaşayarak Orta Doğu’da var olmaya çalışırken Çin ekonomik gücü sayesinde daha kolay, risksiz ve en önemlisi de “sessiz” bir şekilde etkisini arttırıyor. Çin’in bu “sessiz” ilerleyişi, uzun vadede Rusya’nın buradaki çıkarlarını da tehdit edecek seviyede. Moskova’yı tedirgin eden bir başka husus ise her geçen sene artan Sibirya’daki Çin nüfusudur. Bu rakamlarla ilgili kesin bilgiler yoktur. Zira Çinlilerin büyük bir kısmı, gayri resmî bir şekilde giriş yapıyor. Dolayısıyla resmî istatistikler, 100 bin rakamını verse de bu sayıyı 2 milyona kadar çıkaran görüşler de var. Yine Rus basınında çıkan habere göre Pekin, Rus kızlarıyla evlenen kendi vatandaşlarına belirli miktarda ödemeler yapıyor, bu evliliklerden doğan çocuklar için ise ödeme miktarını arttırıyor. Ayrıca buraya yerleşen Çinlilerin arazi satın aldıkları da biliniyor. Moskova bu tehdidin farkında olup birtakım önlemler alıyor. Bu önlemlerin sonuç verip vermeyeceği ise önümüzdeki yıllarda anlaşılacaktır. Moskova’da rahatsızlığa yol açan bir başka husus, Rusya’nın “dünkü” en önemli silah müşterisi Çin’in 2019’da silah ihracatında Rusya’yı geride bırakması ve ABD’den sonra ikinci sıraya yerleşmesidir. Tahmin edilebileceği gibi Çin’in bu alandaki müşterileri, Rusya’nın eski müşterileridir. Askerî teknolojiler, Rusya bütçesinin enerji kaynaklarından sonra ikinci önemli kalemi olduğu düşünüldüğünde bunun Kremlin açısından büyük bir darbe olduğu anlaşılır. Rusya - Çin ilişkileri, muhteva bakımından da aslında Rus - Türk münasebetlerine benziyorlar. İki ülke bir taraftan birbirlerine ihtiyaç duyuyor, uluslararası arenadaki gelişmeler de aralarındaki iş birliğini arttırmalarını gerektiriyor, ancak aynı zamanda iki ülke birçok bölgede ve birçok alanda rakip konumundadırlar. Rusya’nın özellikle 2014’ten, Çin’in ise 2018’den itibaren ABD ile aralarının gerginleşmesi, bir taraftan iki ülkeyi yakınlaştırıyor, diğer taraftan ABD’nin dikkatlerini “iki cepheye” bölmesine sebep oluyor. Diğer taraftan şüphesiz Çin’in ABD ile Ticaret Savaşı yürütmesi, Rusya’nın lehineyken Rusya’nın da siyasi alanda ABD ile mücadele içerisinde olması Çin’in çıkarına olan bir gelişmedir. Günümüzde özellikle ABD karşıtlığı dolayısıyla artan Rusya-Çin birlikteliği, önümüzdeki dönemde açıkça çok yönlü ABD - Rusya - Çin eksenli mücadeleye dönüşebilir.