RUSYA'NIN DAĞLIK KARABAĞ İLE İLGİLİ TUTUMUNU NASIL OKUMALIYIZ?
Sovyetler Birliği’nin son yıllarında Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve 1994 yılında tarafların ateşkes imzalamasıyla birlikte Kafkasya’da, bugüne kadar bir türlü çözülemeyen en önemli sorunlardan biri ortaya çıktı. O tarihten itibaren Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan çatışmalar da üçüncü güçlerin arabuluculuğunda yürütülen diplomatik görüşmeler de bir netice vermedi. 27 Eylül günü Ermenistan’ın yeniden Azerbaycan topraklarına saldırması üzerine Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarını kurtarma harekâtı başlatması ve bu süreçte yaşanan gelişmeler dolayısıyla bölge, 1994 sonrasındaki en gergin günlerini geçiriyor. Kafkasya’da bugün yaşananlar, aslında hiçbir şekilde şaşırtıcı değil. Her geçen gün güçlenen Azerbaycan’ın er ya da geç kendi topraklarını işgalden kurtarmak için harekete geçeceği bekleniyordu. Şu ana kadar Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan savaşta en dikkat çekici husus Rusya Federasyonu’nun tutumudur. Rusya, şimdiye kadar özellikle önceki yıllardaki tepkisiyle kıyasla “sessiz” kalıyor, Azerbaycan’a karşı koyamayan ve Rusya’dan destek ümit eden Ermenistan’ın başbakanının çağrılarına Ermeni tarafının istediği cevabı vermiyor. Nitekim Paşinyan’ın Dağlık Karabağ’a Rus barış güçlerini davetiyle ilgili Kremlin Sözcüsü Peskov, bunun için Azerbaycan’ın da rızasının olması gerektiğini belirtti. Bu tutumu şaşırtıcı olarak nitelendirmemin sebebi ise yıllardır bu sorunun çözüm anahtarının Rusya’nın elinde olduğunun söylenmesi ve Rusya ile Ermenistan arasında özellikle askeri alanda imzalanan anlaşmaların olmasıdır.
Bilindiği gibi Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Ermenistan, Rusya’nın bölgedeki en önemli müttefiki hâline geldi. Azerbaycan ve Gürcistan’ın Moskova’dan uzaklaşma çabası içerisinde olması, bu iki ülkenin Moskova’nın entegrasyon projelerinde yer almaması ve tam tersine Batı ile çok yönlü işbirliği geliştirmeye çalışmaları, Ermenistan’ın bölgede Rusya açısından önemini arttırmıştı. Gürcistan’ın Rus askerî üslerini kapatmasından sonra Ermenistan, Rusya’nın bölgedeki askerî karargâhı hâline de geldi. Diğer bir deyişle İsrail, ABD için Orta Doğu’da nasıl bir öneme sahipse aynı şekilde Ermenistan da Rusya’nın bölgedeki yegâne dayanağı konumundaydı. Kendi enerji kaynaklarına sahip olmaması, yalnızca Moskova’nın mali desteğiyle ayakta kalması, bölge ülkeleriyle sorun yaşaması vb. sebepler, geçtiğimiz yıllarda Ermenistan’ın gittikçe Rusya’ya bağımlı hâle gelmesine yol açtı. Dolayısıyla zamanla Ermenistan’ın Rusya açısından arz ettiği önem, Rusya’nın Ermenistan açısından arz ettiği önemle kıyasla azaldı. Ayrıca Rusya, Abhazya ile Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıyarak kendisi için bölgede yeni dayanaklar da yarattı. Dağlık Karabağ meselesinde ise Kremlin bugüne kadar sorunun çözülmesi konusunda bir çaba sarf etmedi. Hatta tam tersine bu sorunun dondurulmuş hâlde kalması, Moskova’nın bölgedeki çıkarlarına hizmet ediyordu. Zira sorunun çözülmesi her iki cumhuriyete de NATO’nun kapılarını açacağı gibi, Rusya’nın bölgedeki varlığına da zarar verecektir.
Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde bugün yaşanan olaylarda Rusya’nın tutumunda gerçekten de bir değişikliğin olduğunu söyleyebilir miyiz? Değilse Rusya’nın yaklaşımını nasıl açıklayabiliriz?
Rusya’nın bugünkü tutumunu birkaç faktörle açıklamak mümkün. En başta Moskova gerek bölgede gerekse tüm dünyada kartlar yeniden dağıtılırken Dağlık Karabağ sorununun daha fazla çözülmemiş hâlde kalamayacağının ve Azerbaycan’ın gittikçe özellikle askerî olarak güçlendiğinin farkındadır. Dolayısıyla yalnızca Ermenistan temelli siyaset, Paşinyan döneminin de gösterdiği gibi uzun vadede Rusya açısından olumsuz sonuçlara yol açabilecektir. Kaldı ki Rusya’nın Ermenistan ile yakın işbirliğine rağmen Moskova’nın Azerbaycan ile münasebetleri birçok alanda çok daha yüksek seviyededir. Rusya’nın Azerbaycan ile ticaret hacmi, Ermenistan ile kıyasla 600 bin Dolar, Rusya’nın Azerbaycan’a yatırımları ise 2.5 kat daha fazladır. Bu örnekleri devam ettirmek mümkün. Dolayısıyla Rusya, Ermenistan’ın “müttefiki” olsa da Azerbaycan ile ilişkiler de Rusya açısından gittikçe önem kazanıyor ve Rusya’nın Dağlık Karabağ konusunda tek taraflı siyasetinden yavaş yavaş vazgeçmesi konusunda etkin olmaya başlıyor. Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de Rusya’yı “stratejik ortak” olarak adlandırıyor.
Rusya’nın “sessizliğinin” sebeplerinden biri de Paşinyan’ı cezalandırmak ve onu daha “söz dinleyen” hâle getirmek istemesidir. Nitekim Moskova’nın Kafkasya’da yaşananlara karşı tutumu, Kremlin’in Belarus’taki olayların başlangıcında sergilediği tutumu hatırlatıyor. Aleksandr Lukaşenko devlet başkanlığı seçimleri öncesinde Kremlin’e farklı suçlamalarda bulunmuş, adeta Putin yönetimini karşısına almış, Batı ile yakınlaşmaya yeşil ışık yakmıştı. Seçim sonucunda ise Lukaşenko, gerek içeriden gerekse de dışarıdan gelen baskı ile karşı karşıya kalmıştı. Moskova da son ana kadar sessiz kalmış ve ancak Lukaşenko iyice zayıflayınca ve koltuğunu kaybetme noktasına gelince ona desteğini açıkça ortaya koymuştu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan da aynen Lukaşenko gibi Rusya yönetimini rahatsız eden ve Rusya’nın bölgedeki çıkarlarına zarar veren bir siyaset izliyor. Dolayısıyla Moskova’nın sessizliğinin sebeplerinden biri, Paşinyan’ı aynen Lukaşenko gibi hem içeride hem de dışarıda iyice sıkıştırmak, diğer bir deyişle cezalandırmak istemesidir. Böylece Kremlin, Azerbaycan ile ilişkilere ivme kazandıracak, Paşinyan’ı cezalandıracak (muhtemelen sonraki seçimlerde iktidarı kaybedecek), yeni iktidara (hatta etkin olduğu diğer cumhuriyetlerdeki iktidarlara da) gözdağı vermiş olacaktır. Yine Moskova, Batı’nın Ermenistan’a somut bir destek vermeyeceğinin de farkında. Lukaşenko seçim öncesinde Batı ile yakınlaşma çabasına rağmen seçim sonrasında Batı’nın kendisine karşı sert bir tavrıyla karşılaşıp nasıl hayal kırıklığına uğradıysa Paşinyan da Batı’ya ve özellikle de ABD’ye pek güvenilmemesi gerektiğini görüyor. Bu husus da aynen Lukaşenko olayında olduğu gibi Paşinyan’ı da daha fazla Moskova’ya yakınlaştıracaktır.
Rusya’nın tutumunda dış politikasındaki yoğunluğunun etkili olduğu da düşünülüyor. Batı, Rusya’ya yaptırım uygulamaya devam ediyor. Ayrıca Batı cephesinde Moskova, Kuzey Akım-2 projesini hayata geçirmekle meşgul. Bunun dışında Suriye, Libya, Belarus ve son günlerde eklenen Kırgızistan’daki gelişmeler, Rusya’nın yakından takip ettiği ve içerisinde olduğu olaylardır. Dolayısıyla Moskova’nın tüm bu cephelerde aynı enerjiyle yer alması da çok kolay değil.
Peki Rusya, bu tutumunu sürdürecek mi? Son günlerde Rus yetkilileri olayların ilk günü ile kıyasla daha farklı içerikte açıklamada bulunuyorlar. Bir taraftan ateşkes çağrıları artarken, diğer taraftan da Karabağ’ın teröristlerin yuvası hâline gelmeye başladığı yönünde demeçler veriliyor. Öyle görünüyor ki Azerbaycan’ın başarılı hareketini devam ettirdiği takdirde Kremlin araya girerek tarafları masaya oturma konusunda ikna etme çalışmalarına başlayacaktır. Ancak yine de Kremlin’de ne tür planların yapıldığını (ki mutlaka farklı senaryolara göre farklı planlar yapılıyordur) tahmin etmek zor.
Azerbaycan bir hafta içerisinde işgal edilen topraklarının bir kısmını kurtarmayı başardı. Bu şüphesiz ülkenin son dönemde elde ettiği siyasi ve askerî güçle doğrudan ilgili bir başarıdır. Ateşkesin bugüne kadar bir sonuç vermediği ve zamanın da Azerbaycan’ın aleyhine işlediği gerçeği kabul edildiğinde ise Azerbaycan’ın kurtarma operasyonunu devam ettirme konusundaki karalılığında çok haklı olduğu görülür.
Birçok ülke Azerbaycan’ın haklılığını bildiği, hatta kabul ettiği hâlde Azerbaycan’ın işgal altında olan topraklarını kurtarmasına farklı sebeplerden ötürü karşı çıkıyor. Ancak şu an toprakları geri alma açısından zamanın her zamankinden daha uygun olduğunu da söylemek gerekiyor. ABD, Kasım ayında yapılacak devlet başkanlığı seçimleri dolayısıyla kargaşa yaşıyor, AB her zamankinden daha fazla parçalanmış bulunuyor, Rusya dış politikada Suriye’den Belarus’a kadar birçok cephede mücadele ediyor. Azerbaycan ordusunun, başarılı harekâtını devam ettirerek Azerbaycan’dan koparılan toprakların en az kayıplarla işgalden kurtarılmasını temenni ediyoruz.